Bu yılbaşı evde “mandalina & çekirdek” geleneğimi bozup, tura çıkmaya karar verdim. Hola Travel tarafından düzenlenen Plovdiv Yılbaşı Gala Gecesi turunun rehberliğini yaptım. Benim adıma gayet güzel ve eğlenceli geçen bir tur oldu.
29 Aralık Perşembe akşamı İstanbul’dan yola çıkarak sınırı geçip 30 Aralık sabahı Plovdiv’e ulaştık. Önce otelimizde biraz dinlenip yorgunluğumuzu attık. Daha sonra anlaştığımız saatte otelimizin lobisinde buluşup, yürüyüş turumuz için şehir sokaklarında gezmeye başladık.
Başkent Sofya’dan sonra Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri Plovdiv. Şehir merkezi 341.587 (2015) kişi nüfuslu bir öğrenci kenti burası. Etrafta dolaşırken de daha çok genç nüfusun sokaklarda olmasından anlayabiliyorsunuz bunu. 500 yıl kadar Osmanlı hâkimiyeti altında kalmış şehirde azımsanmayacak kadar da Türk nüfus bulunuyor.
Stariya Grad – Eski Şehir
Meriç (Maritska) nehri kıyılarına kurulmuş bir antik kentin etrafında yerleşen Plovdiv, o dönemden kalan eserleri de korumayı başarmış. İstanbul gibi “yedi tepeli şehir” olarak da biliniyor bu eski şehir bölgesi. Şimdilerde bu yedi tepeden birisi olan Markovo tepe kayaçları parçalanmış ve buradan çıkartılan malzeme ile şehrin kaldırımları yapılmış. Tepenin olduğu yere de Markovo Mall adında bir alışveriş merkezi yapmışlar.
M.Ö. 342 yılında Makedon Kralı II. Philip tarafından fethedildikten sonra “Phillippopolis” ismini almış. M.S. 46’da Roma İmparatorluğu topraklarına katılınca büyüyüp gelişmesi adına şehre eklemeler yapılmış. Hemen hemen her antik kentte görebileceğiniz forum, odeon, tiyatro, stadyum gibi yapılar tekrar ortaya çıkartılıp yenilenmiş.
1371 yılında I. Murad (Hüdavendigar) zamanında Lala Şahin Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılan şehirde Osmanlı’dan kalma eserler de bulunuyor.
Otelimiz (Ramada Plovdiv) tam da şehir merkezinde antik kent yıkıntılarının yanı başında olduğundan 100-150m kadar yürüyerek ilk gezeceğimiz yere geliyoruz.
Philippopolis Forumu
Aslında 20 hektarlık büyük bir alanı kapsayan forum, M.S. 1. yy ‘da yapılmış. İmparator Vespasian döneminde yapılan forum, şehrin Miletli Hipodamus (ızgara) planına göre şekillendiğini gösteriyor.
Forum, antik kentlerde pazar yeri olarak kullanılan, genelde kare planlı, üstü açık, etrafını saran duvarları “stoa” denilen sundurmalarla kapatılmış dükkân girişleri bulunan bir yerdir. Plovdiv forumu antik şehrin ve aynı zamanda da modern şehrin merkezinde kalıyor.
Yukarıdaki planda kırmızı ile gösterilmiş yerler şuanda kazılarak ortaya çıkarılmış bölümleri olup, şehir merkezine yürüyüş yaptığımız güzergâh üzerinde görülebiliyoruz.
Forum kalıntılarını gördükten sonra yürüğümüze devam ediyoruz. 200m kadar sonra yolun (Kynaz Alexander caddesi) sağında turizm danışma ofisini göreceksiniz. Bu ofisin hemen yanında ise “Odeon” kalıntıları bulunuyor.
Odeon
M.S. 2. yy’ da yapımına başlanan Odeon 4. yy’e kadar inşası devam eden bir yapı. Kare düzende planlanmış olan binanın içine tıpkı bir tiyatro gibi sahne binası ve oturma sıraları yapılmış.
Podyum (proskene) yüksekliği 1,5m olup sahneden yüksektir ve iki katlı “korinth” düzende inşa edilmiştir. Yapıldığı dönemde Roma’da korinth düzenin yaygın olarak kullanıldığını düşünürsek bu olası bir sonuç olmuş diyebilirim.
Sahne (orchestra) at nalı ya da yarım daire olarak planlanmış, oturma sıraları sahne etrafında yukarıya çıkan bir merdiven şeklinde sıralanmış. Bu tarz bir yapıya Roma’daki Kolezyum’da da rastlıyoruz. Yaklaşık kapasitesi ise 300-350 kişi civarında.
Bu planda görüldüğü üzere, eski Roma’da odeon binaları “şehir meclisi” toplantıları için kullanıldığından, genelde ahşap çatılarla örtülebilecek kadar küçük ve ses akustiğini sağlayacak kadar da kapalı bir şekilde yapılırdı.
Kynaz Alexander Caddesi üzerinden ilerlemeye devam ediyoruz. 200m kadar sonra yol ayrımında hemen hemen bütün Avrupa kentlerinde görebileceğiniz modern bir şehir yazısı ve sloganı var. 2019 yılı için Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş (öyle dediler) olan Plovdiv şehrinin bu alanında “Hep Birlikte 2019” yazılı bir görsel var ve insanlar da burada fotoğraf çekmek için sıraya giriyorlar. (Evet, biz de çektik tabii)
Fotoğrafımızı çektikten sonra yürümeye devam ediyoruz. Cadde üzerinde sağlı sollu mağazalar ve restoranlar var. Gündü alışveriş için tercih edilebilecek olan bu cadde akşamları da bir hayli kalabalık olabilecek restoranlarıyla göz dolduruyor.
Stadyum
Kynaz Alexander caddesinin bittiği yerde bulunan antik şehir stadyumu, 240m uzunluğunda ve 50m genişliğinde kocaman bir yapı aslında. Kapasitesi ise kullanıldığı zamanlarda 30.000 kişi civarındaymış. Fakat bugün kıvrımlı bölümü olan “spendona” tarafı ayakta kalmış ve restore edilerek ziyarete açılmış.
Antik kentlerin sosyal yaşam alanı olan bu stadyumlarda at yarışları, atletizm koşuları organize edilir, insanların bu rekabeti izleyerek sosyalleşmeleri sağlanırdı.
Dzumaya (Cuma) meydanında bulunan bu yapının hemen arkasında ise Cuma Camii bulunuyor.
Cuma Camii
1363-1364 yılları arasında Osmanlı padişahı I. Murad zamanında yaptırılmış. Camii büyük bir yapı olup, 9 kubbeyle örtülmüş merkezi yapısı 33m uzunlukta 27m genişlikte kareye yakın olarak inşa edilmiş. Kuzeydoğu köşesinde tek bir minaresi bulunuyor. Erken Osmanlı mimarisi örneklerinden biri olan bu camii, Bursa’daki Yeşil Cami’ye de benzetilmektedir. Güneybatı köşesinde, dışarda bir güneş saati de bulunan caminin içindeki süslemeler 18. Yy da yenilenmiştir.
Caminin önündeki sokağa doğru baktığımızda Osmanlı – Bulgar mimarisinin örnek evlerinin önümüzde uzanan Arnavut kaldırımlı sokakta sıra sıra dizilmiş olduğunu görüyoruz. Burası aynı zamanda antik kent ile eski şehir yerleşiminin de birleştiği yer.
Bizim grubumuzun yaş ortalaması yüksek olduğu için yürüme şansımız olmadı ama bu caddeyi takip ettiğinizde Osmanlı döneminde şehre giriş kapılarından birisi olan Hisar Kapıyı görebilirsiniz. Eski şehir surlarının 3 ana giriş kapısından birisi olan bu kapı, 15. yy da yapılmış ve etrafında da şehir genişledikçe evler yapılmaya devam etmişler.
Aziz Meryem Kilisesi
Caddenin sağında Nevbet (Nöbet) tepe üzerinde ise büyük çan kulesiyle karışınızda duran Aziz Meryem Kilisesini göreceksiniz.
Daha önce 9. yy da küçük bir kilise bulunan bu yerde şimdi gezdiğimiz (gördüğümüz) bina 1844 yılında şehrin “ana kilisesi” olarak yapılmış.
10 Ocak 1860 yılında Plovdiv başpiskoposu burada “Bulgarca” bir ayin düzenleyerek İstanbul patriğinin de izniyle bu kiliseyi Bulgar Ortodoks kilisesi olarak duyurmuş.
3 nefli ve bazilika planlı olarak inşa edilmiş. İçeriye girdiğinizde sağ yanınızda bir vaiz kürsüsü görüyorsunuz. Yan duvarlarda ve tavanda bulunan freskler oldukça dikkat çekici. Tam karşınızda bulunan apsis bölümünde bir Ortodoks haçı ve Aziz Meryem ikonaları bulunuyor.
Antik Tiyatro
Kiliseden çıkıp eski taş yolları yürümeye devam ettiğinizde Nevbet Tepe’nin hemen yanı başında, şehre hakim bir şekilde inşa edilmiş olan antik tiyatroyu göreceksiniz. Şu anda bir okulun bahçesinin içerisinde kalmış bu tiyatro, İmparator Domitian döneminde M.S. 1. yy da yapılmış. 5000 ila 7000 kişilik bir kapasitesi var.
Helenistik tarzda inşa edilen tiyatronun üstünde çatı bulunmuyor. İki oturma sırası bir tepe üzerine mermerden yapılmış ve şehir manzarasını görme imkânı sunuyor.
Sahne binası yine iki katlı olacak şekilde yapılmış ve sütun başlıkları “İyon” düzeninde inşa edilmiş. Toplam yüksekliği 3.15m olmasına rağmen oturma sıralarında bakınca oldukça alçak görünüyor.
Eski şehir (Stariya Grad) yürüyüş turumuzun son noktası bu tiyatro oluyor. Buradan şehir manzarası fotoğraflarımızı da çekip tekrar otelimize dönüyoruz. Şansımıza hava güneşli ve Kynaz Alexander Caddesi biz dönüş yolundayken hareketlenmeye başlıyor. Açlık bastırmak için cadde üzerindeki mekânlardan birisine giriyoruz.
Başka turlarda görüşmek üzere, Balkan güneşinin vurduğu sokaklardan size veda ediyorum…