Okumalık

İsrail : 6 Gün Savaşı

59 Defa okundu

Ortadoğu’daki halkların o günden beri huzur içinde yaşayamamasının sebeplerinden biri olarak gösterilen Altı Gün Savaşı, Donald Trump’ın İsrail’in Kudüs’ü başkent olarak ilan etmesini tanımasının ardından, konunun nerelerden bugüne geldiğini öğrenmek adına incelenmesi gereken bir olay. O dönemki Mısır-İsrail gerginliğinin ardından başlayan savaşa bakalım.

gün gün savaşa bakalım neler olmuş

1 haziran’da mısır’lı kurmay başkanı abdülmunim riad amman’a indi ve buradan west bank bölgesindeki israil savunmasının dizilişini uzaktan inceledi ve bu konuda istihbarat toplattı

mısır israil’e kuzeyden saldırırsa general riad’a bağlı birlikler de güneyden ve doğudan saldırıp israil’in askerlerini parça parça bölmesini sağlayacaktı ama mısır’ın israil’e saldırıp saldırmayacağı daha kesin değildi. mısır israil sınırına 100 bin asker yığmıştı ve askerler hazırda bekletiliyordu. mısır’ın 53. ve 33. komando taburu da ürdün’e kaydırılmıştı. ayrıca general riad ürdün askerlerinin de basına geçmişti ve operasyonun ürdün tarafı tamamen ona emanet olacaktı. ürdün’deki mısır’a ait 53. ve 33. komando taburlarının hedefinde israil’deki bir çok stratejik nokta vardı. planlara göre bu komandolar savaş başlayınca içeri sızacak ve kendilerine verilen hedeflere nokta atışı yapacaktı. ürdün’de olan olaylar burdaki filistinliler’i heyecanlandırıyordu. zaten ürdün nüfusunun çoğu filistinlilerden oluşuyordu.

kudüs ve filistin’in diğer bölgelerinde gaza gelen imamlar gaza getirici vaazlar veriyordu

planlanana göre mısır, suriye ve ürdün ordularından oluşan arap kuvvetleri israil’e saldırdığında filistin kurtuluş örgütü de israillileri içerden vuracaktı ve kısa sürede israil savunması darmadağın edilecekti. o gün sokaklara dökülen filistinliler çeşitli batı ülkelerinin konsolosluğunu bastılar ve filistin sokaklarında bazı olaylar oldu. israil başbakanı levi eskol de boş durmuyor ve ortadaki krizin çözümü için başta amerika olmak üzere bir çok devletle görüşmeler yapıyordu. israilli generaller araplar’ın kendilerine gerçekten saldırıp saldıramayacağını kestiremiyorlardı. bir çok general hala arapların blöf yaptığını ve böyle bir şeye cesaret edemeyeceğini düşünüyordu. bir çok komutan da böyle bir şeyin üçüncü dünya savaşını başlayatacağını düşünmekteydi.

radyo’dan halka seslenen levi eskol insanlara “amerika ile görüşmelerimiz sürüyor, çok yakında bu kriz çözülecektir” derken kendi halkının ciddi tepkisini çekiyordu. zira israil halkı “daha 30 yıl önce soykırıma uğruyorduk bugün kaderimiz amerikanın elinde mi, neden kendi işimizi kendimiz görmüyoruz” tepkisi veriyordu. levi eskol’un radyodaki sesi boğuk ve yorgun geliyordu. söylediği kelimeleri anlamak bile zordu. hem yorgunluk hem de endişe adamın üzerine çökmüş ve kabus gibi etrafını sarmıştı.

gece levi eskol ile istihbarat subayları arasında toplantı olacaktı. bu toplantı israil başbakanını daha da telaşlandıracaktı. mossad’ın topladığı istihbaratlara göre mısır ciddi ciddi israil’e saldırmayı planlıyordu ve böyle bir saldırıya suriye ve ürdün de gözü kapalı katılacaktı. ayrıca amerika olayları uzaktan izleyip bekle ve gör stratejisi izleyecekti. israillilerin toplantıda aldıkları karar mısır’a ve diğer arap ülkelerine ait olan ve vurulabilecek noktaların tespit edilmesinden ibaretti. bundan başka hiçbir adım atılmayacak ve beklemeye çekililecekti. bu işten en çok rahatsız olanlardan biri o zamanlar general olan ariel sharon’du. ona göre ordu askerleri oradan buraya, buradan oraya kaydırıp düşmana blöf yapmaktan başka bir hareket etmiyordu ve bu çok tehlikeli bir oyundu.

israil ordusundaki generaller bir an önce karşı saldırıya geçip mısır ordusunu sürprize uğratmak istiyordu

başbakan eskol ise ısrarla “ilk saldıran biz olmamalıyız, onların saldırmasını beklemeliyiz” diyor ve generalleri sakinleştirmeye çalışıyordu. generaller ise ısrarla mısır’a karşı saldırı başlatılması taraftarıydı. generaller “mısır ve diğer arap ülkelerinin tek hedefi var, o da bizi tamamen yok etmek. bunu engellemek ve hayatta kalmak için saldırmak zorundayız” diyorlardı. ariel sharon da söz istemiş ve şöyle demişti: “bugün elimizdeki en büyük silah olan düşmanlarımızın bize karşı korkusunu yok etmiş bulunuyoruz. elimizde mısır ordusunu tamamen imha edecek kadar güç var, ama eğer onların hareket etmesi için beklersek israil tarihe karışabilir. bugün bazı adımlar atmazsak gelecekte çok daha büyük şeyleri feda etmek zorunda kalabiliriz. israil halkı savaşmaya ve bedeli neyse ödemeye hazır. burada konu mısır’ın bize saldırısı değil, israilin varlığı ile yokluğudur.”

toplantıda başbakan eskol hariç herkes şiddetle mısır’a fırsat vermeden saldırılmasını savunuyordu. eskol tek başına biraz daha beklenmesini istiyordu. herkes onu korkaklıkla suçluyordu. sonunda toplantının ortasında eskol ceketini alıp çıkmıştı. toplantıdan pek bir sonuç çıkmamıştı. ertesi gün yayınlanan israilli gazeteler başbakanı korkaklıkla suçlama kampanyasına devam etti. hatta bazı cemaatler parayla gazeteye ilan vermişti ve “israil ordusu harekete geçmeyecekse bize silah dağıtsınlar, biz gidip mısırlılarla savaşırız” diyorlardı. mısır askerlerinin sina tepesi ve çevresine toplanması israil için yumurtanın kapıya dayanması anlamını taşıyordu.

kudüs’te hazırlıklar başlamıştı

binaların etrafı kum torbalarıyla çevriliyor, birçok bina güçlendiriliyordu. belediye otobüsleri ve bir çok araç silahlandırılmış ve bunlara zırh eklenmişti. halkın savaş çıkmadan daha sonra kullanılmak üzere kan verebileceği kan bankaları kurulmuştu. hastahanelerde 14 bin yataklık boş yer ayarlanmıştı. bir çok yerde siper kazılmıştı. belli yerlere yiyecek ve silah stoğu yapılmıştı. ayrıca 10 bin kişilik mezar yeri kazılmıştı. kudüs halkı saldırıya hazırlanmak için elinden gelen herşeyi yapıyordu. bu sırada ironik bir olay olmuştu. bu da almanya’nın kudüs halkına 20 bin gaz maskesi bağışlamasıydı. israil halkı ve generalleri arasında 1930’lardaki katliamları yaşayan çok insan vardı. israil’in yıkılması halinde araplar’ın bir tane bile yahudiyi sağ bırakmayacağını düşünüyorlardı. bir çok gazetede “hitler’in başladığı misyonu araplar mı tamamlayacak?” şeklinde yazılar çıkıyordu.

1 haziran’da gerçekleşen bir başka olay ünlü israilli komutan moşe dayan’ın savunma bakanlığına getirilmesiydi. bazıları bu olaydan sonra savaşın artık kaçınılmaz olduğunu söylüyordu. başbakan ise hala ısrarla “onlar bize saldırmadan saldırıya geçmeyeceğiz” diyordu. o sıralarda israil’deki ingiliz büyükelçisi michael hadow israillilere “merak etmeyin, endişe de etmeyin, sizi batı dünyası yalnız bırakmayacaktır. savaş başlarsa 48 değil, en geç 2-3 saat içinde amerika dahil tüm batılı ülkeler size destek olacaktır” dedi. michael hadow ıngılızlerin yetiştirdiği en büyük ortadoğu uzmanlarından biriydi ve ne söylediğini bildiğini düşünüyordu.

o sırada israil amerika’dan 100 tane hawk füzesi, 140 tane patton tankı ve 24 tane skyhawk savaş uçağı istemişti. amerikalılar ise bu talebe karşılık vermek için uzun süre beklemişlerdi. görünüşe göre amerikalılar israil’e yardım etme konusunda isteksizdiler. zira o sırada amerika’nın israil’e yardım etmesi demek arap ülkelerini ve buradaki petrolü tamamen kaybetmesi demekti. amerikalılar mısır’a yapılacak bir ekonomik baskının mısır’ı israil’e saldırmaktan alıkoymaya yeterli olacağına ikna olmuşlardı. başbakan eskol o gün ayrıca amerikan başkanı lyndon johnson’a mektup yazıp amerikalıların verdiği sözlerini tutup israil’e yardım etmesini istedi.

israilliler topladıkları istihbarat yardımıyla mısır’ın elindeki savaş uçaklarının neredeyse tamamının yerini tespit etmişlerdi

ayrıca bir çok askeri hedef de tespit edilip koordinatları belirlenmişti. bir emirle 24 saat içinde israil savaş uçaklarının 1,000 sorti yapması ve aynı sayıda hedefi vurması mümkün olabilirdi. ayrıca bu tempoyla her gün en az 1,000 adet hedef vurulabilirdi. israilli generaller vakit kaybetmeden ve amerikalılar beklenmeden saldırıya geçilmesi taraftarıydı. general ariel sharon “israil ordusu tarihinde hiç olmadığı kadar hazır durumda. mısır’ın tüm ordusunu haritadan silebilecek bir gücümüz var. onlara öyle bir zarar verebiliriz ki bize bir daha saldırmak için aradan bir nesil geçmesi gerekecek” dedi.

bazı israilli generallere göre en iyi savunma saldırıydı. generallerin hiçbiri israil’de kalıp mısır’ın saldırmasını beklemek istemiyordu. generaller istisnasız olarak mısır’a karşı saldırı düzenlenip mısır ordusuna çok büyük bir zarar verdirilmesini istiyordu. kısa süre sonra generallerle bakanlar arasında bir toplantı yapıldı. israilli generaller ateşli bir şekilde savaşı savunuyordu. bakanlar ise generallere çeşitli konularda çekincelerini açıklayıp sorular soruyordu. generaller arasında en ateşlisi kuşkusuz ariel sharon’du. sharon başbakana dönüp “her savaşta amerikaya gidip izin ve yardım için yalvarmamıza gerek yok” diye bağırınca başbakan da ona bağırmış ve “senin sevmediğin amerikanın verdiği silahlar olmasa biz düşmana karşı nasıl savaşırız? üstelik savaş bittikten sonra arkamızda amerika olmazsa istediklerimizi bize kimse vermez. ayrıca nüfusu 2 milyondan ibaret bir ülke olarak her 10 yılda bir bir büyük savaşı kaldırabileceğimize nasıl inanırsın” demişti. toplantı odasında tansiyon artmıştı.

savunma bakanı dayan haritalarını açmış ve generallare birifing veriyordu. komutanlarına bir şeyi üstüne basa basa emretti: “ne olursa olsun, kesinlikle ürdün ve suriye ordularıyla savaşmayacaksınız, bizim ordu aynı anda iki cepheyi kaldıramaz”. bu savaş tamamen mısır ile israil arasında olacaktı ve israil diğer iki ülkenin savaşa girmemesi için bu iki ülkeye bir mermi bile atmayacak ve onları savaşa girmemeye ikna etmeye çalışacaktı. israil tüm gücüyle en kısa zamanda mısır ordusunu yok etmek için uğraşacak ve bunun başarılması durumunda ürdün ve suriye zaten korkup geri çekilecekti. ürdün ve suriye’nin birleşip kudüs veya tel aviv’e saldırması ise israil’in ölümü olabilirdi. zira bu şehirlerde çok az savunma bırakılacaktı.

israilliler’in edindiği istihbarata göre sovyetler birliği suriye’ye çok sayıda silah ve mühimmat yollamıştı ve mısır kuzeyden saldırıya başladığı anda suriye de galile bölgesinin kuzeyinden başlayarak israil topraklarına saldıracaktı

savaş 4-5 gün içinde başlayabilirdi. israil ordusunun böyle bir şeye karşılık vermesi savaş başladıktan sonra çok zor olacaktı. bu durumda golan tepelerine az sayıda israil askerinin saldırması ve suriyelileri geri çekilmeye zorlaması planlanmıştı. bununla beraber suriye’nin geri çekilmesi sağlanmasa bile ilerlemesi yavaşlayacaktı ve mısır’la işini bitiren israil geri dönüp yavaşlayan suriye ordusuna darbe indirebilirdi.

israil’de ibre yavaş yavaş savunma savaşından hücum savaşına dönüyordu. buna göre israil aniden uçaklarla sina bölgesinde konuşlanan mısır askerleriyle mısır’ın havaalanlarındaki savaş uçaklarını vurabilirdi ve bundan sonra suriye’nin alarma geçip saldırıya geçmesi 5-6 saat sürecekti. bu sürede dolmadan suriye tarafına düzenlenecek bir saldırı da suriyeliler’i geri çekilmeye zorlayabilirdi. israilliler hızlı hareket etmek zorundaydı yoksa kendi ülkelerini kaybedebilirlerdi. israilliler ayrıca golan tepeleriyle israil arasında kalan suriye’ye ait zaura köyünü ele geçirip burayı tampon bölge olarak kullanmak istiyorlardı.

israil’e ait tüm tanklar, zırhlılar ve savaş uçakları taşıyabilecekleri kadar bombayla yüklenmiş ve harekete hazır hale getirilmişti. bir emirle tüm bu tank ve uçaklar harekete geçip aynı anda bir çok hedefi vurabilirdi. ilk günden vurulması istenen bin kadar hedef vardı ama israil’in elindeki uçakların 6 tanesi kullanılamayacak halde olduğu için operasyona ilk planlanandan 6 uçak eksik katılacaktı. şu sıralarda fransa “israil ve mısır arasında saldırıyı ilk kim başlatırsa o ülkeye ambargo uygulayacağız” açıklamasını yaptı. ertesi gün de israil’e ambargo uyguladığını açıkladı. israil saldırıya henüz başlamamıştı ama fransızlar istihbaratlarına güveniyorlardı. fransız istihbaratı israil’in saldırıya önce başlayacağını tahmin ediyordu. fransız istihbaratı aynı zamanda savaşı arapların kazanmasına kesin gözüyle bakıyordu. amerikanlar israillilere, sovyetler de araplara silah veriyordu ama iki taraf da silah yardımı dışında hiçbir yardım ve müdahelede bulunmuyordu.

israillilerin etiyopya açıklarında içinde 9 milyon dolarlık petrol bulunan dolphin adlı bir yük gemileri vardı. bazı generaller israilin bölgeden bu gemiyi çekmesini ve daha güvenli bir yere götürmesini savunuyordu. buna karşılık savunma bakanı dayan onlara bağırarak “siz aptal mısınız, o gemiyi hareket ettirdiğimizi gören mısırlılar savaşa başlayacağımızı anlayıp bize saldırırsa kudüs’e kadar gelirler ve kimse onları durduramaz” dedi. israil’in mısır ordusuna saldırması tamamen şok ve sürpriz şeklinde olacaktı. israillilerin planlarına göre kısa süre içinde mısır hava kuvvetleri imha edilecekti ve bundan sonra mısır’ın yeni hava kuvvetleri kurması en az 6 ay sürebilirdi. bu da mısır’ın savaşı kaybetmesi anlamına geliyordu. israillilerin kaybedecek hiçbir vakti yoktu ve savaşı kısa sürede bitirmek istiyorlardı. savaşın uzaması israil’in varlığına uzatılmış bir tehdit olacaktı.

sınırın öteki tarafında mısır’ın da istihbaratı vardı ve adamların elleri elma toplamıyordu. mısır da istihbarat topluyordu

mısırlıların istihbaratlarına göre israil en geç 5 haziran’da saldırıya geçecekti. bu istihbaratı ele geçirip topladıklarında tarih 2 hazirandı, yani ellerinde 72 saat vardı. mısırlılar da aynı israilliler gibi “önce biz mi saldırsak yoksa düşmanın saldırmasını mı beklesek” ikilemi yaşadılar. mısır ordusundaki toplantıda general sadık ile general sidki mahmud arasında tartışma çıkmıştı. general sadık “ileri hücum hatlarındaki tüm savaş uçaklarını geriye çekelim. bu halleriyle israil saldırırsa o uçaklardan birini bile kurtaramayız” derken hava kuvvetleri komutanı buna şiddetle karşı çıkıyordu. “sadık ben ne yaptığımı çok iyi biliyorum, eğer tüm uçakları geri çekersek pilotların ve diğer askerlerin morali nasıl çöker hiç düşündün mü?” dedi.

general sidki mahmud da israil’in saldırmasını beklemek yerine mısır’ın saldırıya geçmesini istiyordu. ona göre israil’in saldırması halinde ilk elde mısır hava kuvvetlerinin %15-20’sı imha edilebilirdi. generale göre bu çok büyük bir zarardı ve bu zararı görmeden önce israil’e saldırmak mümkündü. mısır devlet başkanı cemal abdül nasır bu fikre karşı çıkıyordu. son dönemde mısır ile batı devletleri, özellikle abd ve fransa, arasındaki ilişkiler iyileşmeye başlamıştı ve mısır bunu saldırıya geçerek riske edemezdi. abdül nasır komutanına döndü ve “eğer israil bizim hava kuvvetlerimizin %15-20’sini yok ederse elimizde hala %80-85 kalır. bununa düşmanın hava kuvvetlerine ne kadar zarar verebilirsin” dedi. o da “%60-70” deyince “bu bizim için yeterli, bırakın saldırıyı israil başlatsın” dedi.

nasır israil’i tehdit edecek şekilde israil sınırına asker yığması sonucunda israil’in eninde sonunda saldırıp mısır’a koz vereceğini biliyordu. bu olmasa bile diplomatik yollarla israil’in dezavantajına, mısır’ın da avantajına olacak bir anlaşma sağlanabileceğini tahmin ediyor ve umuyordu. bu yüzden sina bölgesinde konuşlanmış mısır ordusunun orada durması ve saldırıya geçmemesi taraftarıydı. nasır savaşın başlamadan bittiğini ve israil’den kansız bir zafer kazandığını düşünüyordu. ona göre israil’in saldırması demek hem tüm arap ülkelerini hem de batı dünyasını karşısına alması anlamına gelecekti.

bir de madalyonun öbür yüzü vardı. mısır zaten istese bile israil’e saldırı düzenlemeye hazır değildi

evet israil sınırına yığılmış 100 bin mısırlı asker vardı ama bu askerlerin uzun süre savaşacak kadar cephane ve erzakları yoktu. ayrıca bir çok birlikte yeterince silah bile yoktu. bazı topçu birliklerinde bir tane bile top yoktu. tüm mühimmatın hazırlanıp cepheye sevk edilmesi ve mısır ordusunun hücuma hazır olması en az 3-4 ayı bulabilirdi. çölde kamp kuran ve ilerlemekte olan bir çok mısır zırhlı ve askeri aracı bakıma ve tamire muhtaç haldeydi.

mısırlı generaller ordularının olası bir israil işgaline veya saldırısına karşı dayanacağına kesin gözle bakıyorlardı ama mısır’ın israil’e saldırıp ele geçiremeyeceğini biliyorlardı. eğer amaç israili yok etmek veya bir daha toparlanamayacak hale getirmekse bunun için mısır ile birlikte başka arap ülkelerinin de yardıma gelmesi gerekiyordu. bu yüzden mısır suriye ve ürdün’e muhtaçtı. israil tüm gücüyle suriye ve ürdün’ü savaşın dışında tutmaya çalışıyordu ve mısır da tüm gücüyle bu iki ülkeyi savaşın içine dahil etmek istiyordu.

mısır ve ürdün’ün arasından su sızmıyordu ve ürdün savaşa mısır’ın komutasında girecekti

suriye ise bambaşka bir hikayeydi. suriye savaşa girmeyi kabul ediyordu ama mısır komutasına girmeyi kabul etmiyordu. yani ortak bir komuta yerine her ülkenin kendi ordusunu yönetmesini savunuyorlardı. suriye ile ürdün arasında sürtüşmeler yaşanıyordu çünkü ürdün hükümeti amerikan hükümetiyle yakınlaşmaktaydı. suriye daha sonradan savaşa dahil olsunlar diye yollanan az sayıda ırak askerine kucak açmıştı ama mısır’ın savaş uçaklarının bir kısmını suriye’ye saklaması fikrine karşı çıkmıştı. buna karşılık mısır, ürdün ve suriye üçlüsünden savaş en hazır olan suriye’ydi. hem teçhizat hem mühimmat hem de disiplin bakımından 10 dakika sonra savaş çıkacak dense hazır durumdaydılar ve komutaları devlet başkanı hafız esad’a bağlıydı. hatta olası bir arap mağlubiyetinde israil’in suriye’yi işgaline karşı direnecek olan kişiler bile silahlandırılmış ve hazırlanmıştı. tüm herşeye rağmen araplar tarihlerinde görülmemiş bir şekilde birleşmiş ve tek vücut haline gelmişti. bin yıldır sürekli kendi içlerinde çekişen arapları israil’e karşı yapılacak bir savaşın bir araya getirmesi de ironik olduğu kadar doğruydu da.

cezayir başbakanı houarı boumedienne “arap topraklarının bağımsızlığı siyonistlerin imhası ve bölgeden amerikalılarla ingilizlerin atılmasıyla gerçekleşecektir” derken yemen’in dışişleri bakanı abdüsselam “biz savaş istiyoruz, israil’in yarattığı problemleri çözmenin tek yolu savaştır”. arap devletleri gaza gelmişti ve her biri israil’in yok edilmesinde bizim de tuzumuz olsun diyerek az sayıda da olsa asker yolluyordu.

arapların topladığı ordu 500 bin asker, 5 bin tank ve 900 savaş uçak ve helikopterine ulaşmıştı. bununla birlikte arap ülkeleri topluca israil’e yardım eden her ülkeye petrol ambargosu koyma kararı almıştı. israil’e yardım eden ülkeye bağlı gemilerin süveyş kanalı’ndan geçmesine bile izin verilmeyecekti.

amerikalılar israil’in savaşı kazanmasını istiyordu ama araplarla arayı da açmak istemiyordu. bu yüzden israil’e yardımı silah şeklinde yapacaklardı

amerikalılar daha sonra savaşın sonuçlanmasını bekleyeceklerdi ve israil’in savaşı kaybetmesi kesinleşinceye kadar müdahele etmeyeceklerdi. cıa normal şartlarda israil’in mısır ordusunu yeneceğini ve diğer arapların da bunu görünce korkup dağılacağını tahmin ediyordu. amerikalıların bir çekingesi de soyveyler birliği’ydi. zira o zamanlar günümüzdeki gibi amerika istediği yerde istediği gibi at koşturamıyordu. amerika’nın israil’e destek olmak için bölgeye asker yollaması, rusya’nın da aynısını yapmasına ve üçüncü dünya savaşının başlamasına sebep olabilirdi. amerikalılar için en temizi israil’e son teknoloji silahları yollayıp beklemeye çekilmekti. cıa’e göre israil 7 ile 10 gün içinde mısır ordusunu dağıtabilirdi ve bu da savaşın sonu demekti çünkü savaş mısır önderliğinde gelişiyordu ve mısır’ın safdışı edilmesi geri kalan arap ordularının cesaretini kıracaktı.

ve savaş başlar…..

5 haziran 1967

saat sabah 7:10’da israil’e ait 16 tane fransız yapımı magister fouga savaş uçağı hatzor havaalanından yükselişe geçti. bu uçaklar 1950’lerde fransızlar tarafından yapılmıştı ve israilliler tarafından modernize edilmişti. üzerinde taşıdığı bombalar da israilliler tarafından inşa edilmişti. bu uçaklar havalandıktan 4 dakika sonra ourağan saldırı uçakları aynı havaalanından yola çıktı. bundan 5 dakika sonra da ramat david havaalanından mirage uçakları havalandı. 20 dakika sonra gökyüzünde israil’e ait 200 savaş uçağı yol alıyordu. bu uçakların telsizlerinde israil hava kuvvetleri komutanı motti hod’un gaza getirici ve kahramanlık temalı sözleri duyuluyordu.

bu uçaklar mısır’ın radarlarına yakalanmamak için çok ama çok alçaktan uçuyordu. hatta öyle ki, uçaklar ani bir hamlede yere çakılabilecek mesafedeydiler. mısırlıların bölgede 82 tane radar sitesi vardı. uçaklar önce akdenize doğrulmuştu ve oradan da mısır’a doğru kavis almışlardı. bazı uçaklar da kızıldeniz mevkiinden sina’ya yönelmişlerdi. bundan sonra mısırlıların uyanmaması için telsiz kullanımı bile yasaklanmıştı. pilotlar kendi aralarında el işaretleriyle haberleşeceklerdi. israillilerin hedefi mısır topraklarına hiç farkedilmeden bir anda sızmaktı. 200 uçağın bir anda mısır topraklarına ulaşması mısır ordusunun toparlanmasına fırsat vermeyecekti. ne olursa olsun pilotlar birbirinden yardım bile istemeyecekti. sessizlik çok önemliydi.

gökyüzündeki israilli savaş uçakları 65 mirage, 35 süper mystere, 35 mystere mark iv, 50 ourağan, 20 vatour ve 45 fouga’dan oluşmaktaydı

bu uçakları merak eden google images’dan bakabilir. israilli pilotların mısırlı pilotlara göre 2 önemi avantajları vardı. birincisi israilli pilotlar çok daha iyi eğitimliydi. ikincisi de israilli pilotların ellerindeki uçaklar sürekli bakımdan geçen son teknoloji ve modernizasyon ürünüydü. halbuki mısırlı pilotların elindeki uçaklar eski ve bakımsızdı.

israilliler o kadar iyi istihbarat toplamıştı ki, havaalanlarında park halinde duran mısırlı savaş uçaklarının her birinin yerini, uçağın hangi pilota bağlı olduğunu, bu pilotun rütbesini ve daha bir çok ayrıntıyı öğrenmişlerdi. eğer başarılı bir şekilde nokta atışı yapabilirlerse mısır ne olduğunu anlamadan çok sayıda savaş uçağını daha havaalanından çıkmadan kaybedecekti.

wolfgang lotz adlı bir alman yahudisi mısır ordusunun içlerine kadar kendini eski nazi subayı olarak tanıtarak sızmıştı. kendisi “ben eski bir nazi subayıyım, buraya da size yardım etmeye ve taktik vermeye geldim” diyerek mısır’ın çoğu askeri üssüne giriş hakkını kazanmıştı ve kendisinin israil ajanı olduğunu kimse anlamamıştı. tabi bu olay yıllarca önce ölmüştü ve bu kişi 1964 yılında yakalanmıştı. yine de topladığı ve israil’e yolladığı bilgiler israillilerin çok işine yaramıştı. israil ayrıca istihbarat için nasır ve mısırlı generallere çok yakın bir sürü kişiyi parayla satın almıştı. bunların içinde bazı generallerin çok güvendiği yakın arkadaşları da bulunuyordu.

o sıralarda mısır hükümeti savaş uçakları için betondan hangar yapılmasını onaylamıştı ama henüz harekete geçmemişlerdi

savaş uçaklarının çoğu askeri havaalanlarında açıkta duruyordu. bazı uçakların etrafı kum torbalarıyla çevriliydi ama bundan başka hiçbir önlem alınmamıştı. israilliler için bu uçakları vurmak çok kolay olacaktı. israil’in saldırısı tam mısırlı pilotların kahvaltıya başlama saatine denk gelecekti. bu da önemli bir ayrıntıydı ve mısırlı savaş uçaklarının daha kalkmadan vurulması için israil’e avantaj sağlıyordu.

saat sabah 8:15’te alarm devreye girecek ve israilli uçakların havada olduğunu haber verecekti ama bu alarm mısır değil ürdün tarafına aitti. ürdün’ün en ünlü askeri hava üslerinden aclun hava üssü israilli savaş uçaklarının akdeniz’e girişini haber veren alarmı vermişti. bu askeri üs diğerlerine göre daha moderndi çünkü ingilizlerin desteğiyle kurulmuştu. ürdün’deki generaller hemen mısır’a haber vermek için harekete geçmişti. işin ilginç tarafı mısırlılar bundan bir gün önce hava kuvvetlerinin kullandığı frekansları değiştirmiş ve ürdün’e henüz haber verememişlerdi. ürdünlü generallerin mısırlılara ulaşıp onları uyarması bu yüzden gecikmişti. yani kısaca mısır için olumsuzluklar üst üste gelmişti. zaten o saatlerde mısır savunma bakanı uykuya dalmıştı ve dinlenmedeydi. o sabah mısırlı bir çok komutan ve istihbarat subayı görevini ihmal etmişti. bazıları aldıkları mesajı geç iletmiş, bazıları mesajları yanlış tercüme etmiş ve bazıları da uyarmaları gereken kişileri uyarmamışlardı. bu da akla bu kişilerin bazılarının israil tarafından satın alınmış olabileceklerini getiriyor ama henüz bu konuda kanıt bulunamadı.

israil elindeki savaş uçaklarının 12 tanesi hariç hepsini harekete geçirmiş ve mısır tarafına yollamıştı. eğer o saatte başka bir ülke israil’e havadan saldırmak isteseydi israil’in hava sahasını tamamen savunmasız bulabilirdi ama israil’in o saatte mısır’a saldıracağını bilen sadece saldırıyı yapan pilotlar ve israil hükümetinin 3-4 tane bakanından ibaretti. israil özel kuvvetlerinin komandoları hazırda bekletiliyordu. eğer uçaklar görevini yapamazsa bu komandolar mısır’a sızacak ve yök edebildikleri kadar mısır savaş uçağını yök edeceklerdi. israil için mısır’ın hava kuvvetlerini imha etmek ve bunu vakit kaybetmeden yapmak çok önemliydi.

7:30’da israilli uçakların bombardımanı başlamıştı

bazı havaalanlarında park halindeki uçaklar vurulurken, bazılarında da kalkış pistleri vuruluyordu. mesela bir havaalanında 10 tane savaş uçağı ve sadece bir kalkış pisti vardı. burada kalkış pistini vurmak demek 10 uçağın da hareket etmesini engellemek demekti. vakit nakitti ve israilliler mümkün olan en kısa zamanda mısır hava kuvvetlerine mümkün olan en büyük zararı verip geri dönmek istiyorlardı. hava açık ve güneşliydi yani metar maksimum seviyedeydi. israil için hava durumu dahil herşey tam planlandığı gibi gidiyordu. hatta mısır tarafındaki aksaklıklar da buna dahildir. mısırlı pilotların çok azı uçağına ulaşabilmişti ve ulaşabilenler de pistlerin bombalandığını görüp geri dönmüştü.

uçaklar hedeflerini çok büyük bir isabet oranıyla vuruyordu. bombasını bırakan uçak 20 dakika sonra usse geri dönüyor, 8 dakika içinde yeniden bomba ve yakıtla yükleniyor ve 10 dakikalık bir dinlenmeden sonra yeni bir sorti için havalanıyordu. böylece her saat başı 1 sorti yapmak mümkün oluyordu. saldırıda dürendal adındaki 85 kg’lik akıllı bombalar kullanılıyordu ve hata payı çok azdı. bu bombaların düştüğü yerde 5 metre çapında 2 metre derinliğinde kraterler oluşuyordu. yani bu bombaların bir tanesi bir kalkış pistini kullanılamaz hale getirebilirdi. birkaç saat içinde bölgedeki mısır’a ait tüm askeri havaalanları alevler içinde kalmıştı.

saat sabah 8’de mısır’ın en önemli 3 askeri havaalanına toplam 75 sorti yapılmıştı. sina bölgesindeki 4 askeri havaalanı tamamen haritadan silinmişti. mısır’ın çeşitli yerlerinde bir çok askeri havaalanı ya kullanılamaz hale getirilmişti ya da haritadan silinmişti. yaklaşık 1 saatlik sürede mısır hava kuvvetleri 204 savaş uçağını kaybetmişti. bu da mısır’ın elindeki tüm savaş uçaklarının yarısı demekti. üstelik bu uçakların sadece 9 tanesi havada ve geri kalanlar yerde imha edilmişti.

bu arada bir skandal daha yaşanacaktı

mısır’ın elinde 100 adet uçaksavar bataryası ve 27 tane şam-2 uçaksavar saldırı sitesi vardı fakat o gün bunların hiçbiri çalışmadı. bunun sebebi de abdülhakim amir adlı mısırlı generaldı. kendisi mısır’ın vekil başkanıydı yani başkanın ölmesi durumunda başa geçecek kişiydi. saldırı saatlerinde kendisi bir uçakta yolculuk etmekteydi ve uçaksavarların kendi uçağını yanlışlıkla israil uçağı sanıp düşürmesinden korkup tüm uçaksavarcı birliklere “ateşkes” emri vermişti. bunun üzerine israil uçakları rahat rahat göklerde süzülüp istedikleri yeri bombalıyorlardı. israilliler operasyondan önce uçaklarının %25’inin imha edileceğini tahmin ediyorlardı ama operasyonun ilk birkaç saatinde sadece 8 israil uçağı düşürülmüş ve sadece 5 pilot hayatını kaybetmişti.

kaire’de uçaksavar bataryalarının başında olan mısırlı bir binbaşı olan said ahmed rabı olayla ilgili olarak “elimizde uçaksavarlar vardı ve karşıdan düşman uçaklar geliyordu ama kimse ateş emri vermiyordu. aksine ateş etmeyin deniyordu. sonunda dayanamayıp kendim ateş açtım. burada birkaç savaş uçağı düşürmeyi başardık. savaştan sonra isimden kovulacağımı ve hapse atılacağımı sandım çünkü emre itaatsızlık etmiştim ama bana madalya verdiler”.

ilk sortiler bittikten ve uçaklar geri döndükten sonra saat 8:20 sularında kara operasyonu için yeşil ışık yakıldı

tanklar ve zırhlılar harekete geçerken aynı zamanda uçaklar da ikinci sortiler için havalanacaktı. bundan sonraki bir buçuk saatte israil savaş uçakları 164 sorti yapıp 107 savaş uçağını imha ettiler. ayrıca mısırlılar’a ait 14 askeri üs imha edildi. bununla birlikte artık israilliler’in alçaktan uçmasına veya telsizi kullanmamasına gerek yoktu. artık saldırı açığa çıkmıştı. geç de olsa mısır’lılar uçaksavar ateşine başlamıştı.

savaşın ilk 2 saatinde mısır’a ait 286 savaş uçağı imha edilmişti. mısır hava kuvvetlerinin toplam 420 uçağı olduğu hesaba katılırsa böyle bir rakam mısır’ın hava kuvvetlerinin neredeyse imha edildiği anlamına gelmektedir. bununla birlikte pilotların da 3’te biri öldürülmüştü. saat 10:30’da israil hava kuvvetlerinin merkezine şöyle bir haber geçildi: “mısır’ın hava kuvvetleri artık yok!”. toplam 3 saatte mısır’ın hava kuvvetleri baştan aşağı imha edilmişti. tabi bunda mısırlılar’ın ihmalinin etkisi de çok büyüktü. bir çok mısırlı asker ve pilot çöle doğru kaçışmaya başlamıştı. onları yeniden toparlamak zaman alacaktı. mısırlı bir zeki adında bir komutan “israil yıllardır pilotlarını bu operasyon için yetiştirirken, biz yıllarca askeri geçitler için eğitildik, aradaki en büyük fark da budur” demişti.

o anda ilginç bir olay daha olmuştu

mısırlı savaş uçaklarından biri havalanmıştı ve daha sonra inecek yer arıyordu. önce yakınlardaki bir askeri havaalanına gitmişti ama inecek bir yer bulamamıştı. ikinci ve üçüncü havaalanlarının da pistleri yanıyordu. en sonunda pilot kahire uluslararası havaalanına inmeye karar verdi. burası sivil bir havaalanıydı. uçak buraya inince havaalanını koruyan bir grup polis bu uçağın bir darbe girişimi olduğunu düşündü. zira mısır’da o günlerde darbe söylentileri vardı. uçaktan inen pilotlarla polisler arasında silahlı çatışma yaşandı fakat daha sonra israil’in mısır’a saldırdığı haberi gelince polisler çatışmayı bıraktı.

mısırlı komutan abdülhakim emir hemen ırak ve suriye’yi aradı ve ellerindeki tüm uçaklarla israil’in tüm havaalanlarını bombalamalarını istedi

ıraklılar “bizim uçakları hazır etmemiz uzun zaman alır” derken suriyeliler de “bizim pilotlar şu anda tatbikattalar” dediler. iki ülke de israil’i bombalamayı kabul etmedi. kahire’de halk sokaklara dökülmüş ve israil’i protesto ediyordu. mısırlılar dünya’ya olayı haber verirken “bu sabah 9’da israil uçakları mısır’a saldırmaya çalıştı ama uçaklarımız onları kahramanca geri püskürttü” dediler. mısır’da radyolar israil’in 82 savaş uçağı kaybettiğini ve mısır’ın 2 uçak kaybettiğini haber veriyordu. yine mısır’daki medya mısır’ın sina’da kara operasyonu başlattığını haber verdi. mısır halkı yine sokaklara dökülmüş ve bu “zaferi” kutlamaktaydı. haberlerde çok kısa süre sonra mısırlı askerlerin kudüs’e gireceği haberi dolaşıyordu.

az önce bahsettiğim gibi sabah saatlerinde israil kara operasyonuna başlamıştı. bu operasyonda ilk elde 250 tank, 50 zırhlı, bir tugay paraşütçü asker ve bir keşif grubundan oluşan bir bölük görev alacaktı (bilmeyenler için not: bir tugay, ülkeden ülkeye değişse de, genelde 3 ile 5 bin arası askerden oluşur). bu askerler sina’ya iki bölgeden girecekti. bir grup asker nahal öz ve diğer bir grup asker de han yunis bölgesinden giriş yapacaktı. burada 11 km’lik refah geçidi vardı. bu geçitte mısır 4 bölük yani 50 bin asker tutuyordu. ayrıca bölgenin bir kısmı mayınlanmıştı ve bir çok gözlem kulesi bulunuyordu. israilli askerlerin buradaki defansı kırmaktan başka çaresi yoktu çünkü geçidin diğer yönleri doğal olarak geçilmesi imkansız gibiydi.

israilliler karada da mümkün olduğunca sessizce ilerliyorlardı

1956’ta israilli askerler aynı bölgeden geçmişlerdi ve bunu 36 saatte başarmışlardı. şimdi bunu yapmak için önlerinde sadece 24 saat vardı. askerlere verilen en önemli taktik “asla sağa sola bakma, geriye de dönme. ne olursa olsun sadece ileriye bak”. bu taktik biraz at gözlüğü taktiği gibiydi. askerlere ne olursa olsun ileriye gitmeleri emredilmişti. bu operasyonu yöneten ikinci dünya savaşında ve daha önceki israil arap savaşlarında bulunmuş general tal’dı.

general tal’ın emrinde 7. zırhlı tugayı vardı. bu da israil’in elindeki en iyi zırhlı tugayı olarak biliniyordu. bu tugay albay samuel gönen yönetimindeydi. gazze’ye giren ve buranın güneyinden mısır’a giren tugay karşısında mısır askerlerini buldu. bu askerler mısır’ın israil üzerine kara operasyonu başlattığını radyodan duyup inanmışlardı. karşıdan gelen tankları da mısır tankı sanmışlardı. askerler tanklara uzaktan el sallamakla yetinince zırhlılar tam hızla ilerlemeye devam etti. birazdan konvoyun karşısına mısır’ın 11. zırhlı tugayı çıktı. bu tugay stalin tanklarıyla donatılmıştı. bu tanklar ortadoğunun en büyük tanklarıydı fakat çok yavaş ilerliyordu. israilli zırhlılar hiç geriye bakmadan sürekli ilerleme taktiğini kullandıkları için bir süre sonra bu tankları süratleriyle geride bıraktılar. israilli zırhlılar şanslarının ve arapların ihmalkarlığının da yardımıyla çölde zarar görmeden ilerlemeye devam ediyordu. israillilerin askerlerini gaza getirmek için kullandığı bir söz de “eğer bu savaşı kaybedersek geri dönecek bir memleketimiz olmayacak” sözüydü.

gazze ile mısır arasındaki han yunis bölgesine albay menachem aviram komutasındaki 60. zırhlı tugayı gönderilmişti

bu tugay 86 adet sherman ve amx tipi tanktan oluşuyordu. han yunis’e giren israil zırhlıları en başta hiçbir direnişle karşılaşmamıştı ve çok rahat bir şekilde ilerlemekteydi. tam şehrin merkezine gelince bir pusuya düştüğünü anlayan askerler için artık çok geçti. topçu ateşiyle başlayan saldırıda otomatik silahlar ve anti-tank roketleri kullanılıyordu. ayrıca mısır’a ait t-34 tankları da çatışmaya katılmıştı. israilliler destek için başka bir tank taburu yolladılar ama bu tabur da pusuya düşmüştü. burada direnişi sürdüren 20. filistin bölüğüydü ve komutanları general muhammed abdülmunim hüsnü adlı biriydi. bu kişi gazze’nin askeri valisi olarak biliniyordu. burada israil en az 6 tank ve 35 asker kaybetti. ölenlerin büyük bir kısmı subaylardan oluşuyordu.

israilli askerlere verilen “ne olursa olsun ilerleyin, sakin geriye bakmayın” emri devam ediyordu. han yunis ve çevresinde çok şiddetli çatışmalar yaşanıyordu. mısırlılar sert bir direniş gösteriyordu ve israil ağır kayıplar veriyordu. yine de askerler ölen arkadaşlarının cesedini almak için bile geri dönemiyorlardı. verilen emir kesindi ve askerler ne olursa olsun geriye bakmayacaklardı. ölen olduğu yerde kalacaktı ve sağ kalan askerler ilerleyecekti. çatışmalar 4 saat boyunca aralıksız devam etmişti ve ağır kayıplar veren israilliler herşeye rağmen han yunis’in trenyolu kavşağına varmışlardı. artık istedikleri hedefe ulaşmaya 9 mil yani 13 km kalmıştı. bundan sonra yine gazze’nin içinde bulunan refah’a ineceklerdi.

mısırlılar ellerinden geldiğince savunma yapıyorlardı ama mısırlıların savunma hatları arasındaki bağlantı tamamen kopmuştu

hiçbir mısırlı komutan ana karargaha bağlanıp bilgi alamıyordu. her komutan kendi başının çaresine bakmak zorundaydı. kimse israilli askerlerin nerede olduğunu veya nereden geleceğini bilmediği gibi kestiremiyordu da. burada şeyh zuveyd isimli bir bölge israillilerin yeni hedefiydi. burada savunmada bulunan 7. bölüğün 2 tugayı ve 66 tank vardı. ayrıca 20 kadar da zırhlı vardı. israilliler hem sayıca daha fazlaydı hem de ellerinde centurions ve pattons cinsi o dönemin son teknolojisi olan tanklar vardı.

mısırlılar topçu birlikleri dahil olmak üzere şehrin her tarafına siperler kazmışlardı ve bu siperlerden savaşıyorlardı. buradaki askerler israillilere karşı ölümüne savaşmaktaydı. askerler ölen arkadaşlarının üzerindeki mermileri alıp çatışmaya devam ediyordu. özellikle topçu ve anti-tank timleri israillilere zor anlar yaşatıyordu. bir süre sonra sokaklarda çok sayıda yanan israil tankı görmek mevcuttu. aynı çatışmalarda israilliler de mısırlılar’a ağır kayıplar verdiriyordu. çatışmaların şiddeti arttıkça artıyordu. savunmayı yöneten mısırlı komutan binbaşı abdülaziz süleyman isminde biriydi. israilliler direnişi kiramayacaklarını anlayınca hava desteği istemişlerdi. birazdan gökyüzünde görünen çok sayıda savaş uçağı mısırlıların mevzilerini bombalamaya başladı. saldırıda komutan süleyman da hayatını kaybetti. bundan sonra paniğe kapılan mısır askerleri geri çekilmeye karar verdiler. mısırlılar geride yanan 40 tane tank ve 2,000 asker bırakmıştı. bu askerlerin 700 kadarı hayatını kaybetmiş ve geri kalanlar yaralanmıştı. israil tarafında da çok sayıda ölü ve yaralı vardı.

israile ait 79. zırhlı taburu 10 km’lik çıradı yolunda ilerlemekteydi

bu yol mısırlılar’a ait 112. piyade tugayı tarafından korunmaktaydı. yolda her 50 metrede bir savunma birimi vardı. israil askerleri buraya çok hızlı bir giriş yapmıştı. öyle ki mısırlı askerler bunları kendi askerleri sanmış ve ateş etmemişti. israilliler de mısırlılar’ın kaçıp gittiğini sanmıştı. hiç çatışma olmadan 79. zırhlı taburu bu yolda rahat rahat ilerlemeyi sürdürmüştü. bir süre sonra uyanan israilliler çatışma başlatmıştı. burada ertesi gün sabah 11’e kadar süren çatışmalar çok şiddetli geçmişti. israilliler sabah 11’de el eriş adında bir kasabaya varmışlardı. o günkü çatışmayı anlatan israilli komutan “ufuğa baktığımızda görebildiğimiz tüm mısırlı tankları yanıyordu ve her tankın yanıbaşında birkaç ceset görmek mümkündü. biz de çok ağır kayıplar vermiştik. olayda 28 tankımızı imha ettiler ve 66 askerimizi öldürdüler. aynı olayda 93 askerimiz yaralandı. yol tamamen mısırlılardan temizlenmişti”.

israilliler tahmin edilenden daha hızlı ilerliyordu ama zayiatları da pek az değildi. aynı şekilde mısırlılar da çok sayıda asker kaybetmişti. alınması gereken yerlerde sıra umm katif kasabasına gelmişti. burada 90 tank, 80 top ve 16,000 asker savunma halindeydi. hücumu yöneten israilli komutan da ariel sharon’du. sharon’un taktiği şehre tek yönden saldırmak yerine bir yönden (kuzeyden) fake saldırı yapıp daha sonra askerleri şehre doğudan söküp sasirtma yapmaktı. şehrin dışına yerleşen 90 tane top şehri aralıksız olarak bombalarken şehre sivil otobüsler içinde çok sayıda israil askeri sokulmuştu. ayrıca helikopterlerle bir çok asker şehrin dibine yerleştirilmişti. mısırlılar vargüçleriyle direnirken israillilere her ne kadar ağır kayıplar verdirseler de fazla tutunamayacakları ortadaydı. gece olduğunda ariel sharon askerlerine saldırı emri verecekti. o sırada merkezden bir telefon gelmişti. burada ariel sharon’a “istersen saldırıyı 24 saat ertele, uçaklarımız şehri bombalayıp savunmayı zayıflatsın, böylece az zayiatla şehri ele geçirebilirsin”. ariel sharon önce bu teklifi reddetti, daha sonra kabul etmek için merkezi yeniden aradı ama artık çok geçti. uçaklar ürdün’de lazımdı çünkü ürdün savaşa katılmıştı.

gece boyunca ürdün tarafından israil tarafına hafif silahlarla taciz ateşi açılmıştı ama israilliler cevap vermiyordu

israilin iki cephede birden savaşacak kadar askeri yoktu ve bu yüzden önce hedef mısır’dı. israil’de kalan askerlere ne olursa olsun ürdün tarafına ateş açmamaları emri verilmişti. ürdün askerleri o anda israil’i çok rahat işgal edebilirdi çünkü israilin çoğu şehri savunmasızdı. geride sadece askeri tecrübesi olmayan hafif silahlı yedek askerler bırakılmıştı. mesela tel aviv şehrini savunmak için sadece 50 tank ve 36 top bırakılmıştı. ürdün kralı hüseyin ise mısırlıların savaşın başındaki iddialarına inanmıştı ve savaşı mısır’ın kazanmakta olduğunu düşünüyordu. ıraklılar da “bizim uçaklar israili bombalamak için birazdan yola çıkacak” demişti. bunun üzerine fazla risk almak istemeyen ama arapların da yanında olduğunu göstermek isteyen kral hüseyin askerlerine hazır olma emrini vermişti. öyle bir şey yapmalıydı ki hem israilliler fazla sinirlenmemeli, hem de diğer araplar ona müttefik gözüyle bakmalıydı. ürdün uçakları ve topçuları az sayıda da olsa israil’i bombalamaya başlamıştı. bombardıman hafif bir şekilde devam ediyordu çünkü kral hüseyin batının da tepkisini çekmek istemiyordu. ürdün’ün israil’i bombalamasından cesaret alan ırak ve suriye de uçaklarını kaldırıp israil’i bombalamaya başlamıştı. israilliler saldırıyı püskürtmek için suriye ve ırak’a ait uçakların bir kısmını düşürmeyi başarmıştı.

ürdün askerleri kudüs’e kadar girmiş ve israillilere taciz ateşi açmıştı. israilliler ise hala karşı ateş açamıyorlardı. tabi bu israillilerin barış yanlısı olmasından değil ürdünlüleri kızdırmak istememelerindendi. eğer ateş açıp ürdünlü askerleri öldürürlerse ürdün’ün tüm gücüyle saldırıp o anda savunmasız kalan israil’i haritadan silmesi işten bile değildi. şu anda israilliler beklemekten başka bir şey yapamıyordu. onlar umuyorlardı ki kral hüseyin askerlerini geri çeksin. mısır ordusu yenildikten sonra ürdün’le başa çıkmak zaten kolay olacaktı ama şu sıralar israil iki cephede birden savaşamazdı.

ürdünlüler cesaretlenmişti ve israil’in meclisi ve başbakanın evi dahil bir çok binayı ateşe vermişlerdi. birkaç saat sonra israil’in her tarafında 800’e yakın bina alevler içindeydi. israilliler cevap vermek istiyorlardı ama ellerinde yeterince asker yoktu. tek güvenceleri hava kuvvetleri kalmıştı. fransa da israil dahil tüm ortadoğu ülkelerine silah ambargosu koyduğunu açıklamıştı ama el altından israil’e silah yollamaya devam ediyordu.

bir süre sonra havalanan israil uçakları ürdün’ün havaalanlarını ve uçaklarını vurmaya başladı

birazdan aynı saldırı ırak’ta da gerçekleşti. kudüs çevresindeki ürdün askerlerinin üzerine de israil uçakları tarafından bomba yağdırıldı. kudüs’te israilliler “l” kod adını verdikleri gizli bir silah kullandılar. bu silah karadan-karaya kısa mesafeli tabut büyüklüğünde bir füzeydi ve atıldığı yerde çok büyük tahribat yapıyordu. bu füzeler ürdünlü askerlere çok ağır zayiatlar verdirip onları geri çekilmeye zorlamıştı. daha sonra çok sayıda ırak, ürdün ve filistin askerinin israil’deki bazı bölgelerin kontrolünü ele geçirdiği haberi yayılmaya başlamıştı. israil şimdi çok zor durumdaydı.

israilliler ellerinde kalan ve mısır’a gitmeyen tüm askerleri toplayıp ürdünlüler’e karşı savaş yapmak zorundaydı yoksa mısır’a pirince giderken eldeki bulgurdan olmaları yani israil’i tamamen kaybetmeleri çok kolay olabilirdi. kudüste göğüs göğüse, hatta bazı yerlerde süngü ve bıçaklarla çarpışmalar yaşanıyordu. iki taraf da mayın tarlasına girip çıkıyor ve çok sayıda asker oluyor veya sakat kalıyordu. kudüs sokakları kanlar içindeydi.

gece saat 10’da ariel sharon’a bağlı askerler umm katif’te israil tarihinin en büyük bombardımanını yaptılar

saldırı sharon’un “şehri sallamalıyız” emriyle başladı ve 20 dakika içinde şehre 6,000 tane bomba ve top mermisi düştü. şehirdeki araplar soktaydı. bütün gün radyodan mısır’ın zaferlerini dinlemişlerdi ama şimdi gözleri önünde şehir israil kontrolü altına giriyordu. kısa süre sonra ağır kayıplar veren mısır ordusu şehirden ayrılmıştı. şehir israil kontrolüne geçmişti. o gün boyunca sina bölgesine giren ve çatışmalara devam eden israilliler 40 ölü ve 140 yaralı askere sahipti. refah ve han yunis bölgelerinde şiddetli direniş olmuştu. mısır askerleri evlerin balkonlarından ve damlarından el bombası, roket ve mermi yağdırıyordu. israilli topçu ve hava kuvvetleri de üzerinden ateş açılan binaları havaya uçuruyordu.

gece yarısı general yoffe’ye bağlı bir başka bölük bir lahfan ve cebel libni bölgelerini ele geçirmek için yola çıkmıştı. şimdi sina bölgesinde ariel sharon, yoffe ve general tal’a ait 3 tane bölük vardı ve bunlar hedeflerindeki bölgeleri ele geçirmeye çalışıyordu. bir başka bölük gazze’de ilerlerken çıkan çatışmalarda da 70 tane israil askeri hayatını kaybetmişti. ali abdülmunim marşı’ye bağlı mısırlı komandolar ürdün’den israile girmişti ve gece vakti pusuya uğramıştı. ellerinde harita veya fazla bilgi olmayan bu komandolar yollarını şaşırınca 600 komandodan 450 tanesi öldürüldü ve geri kalanlar ürdün’e kaçıp canlarını zor kurtardılar. ayrıca gece boyunca israil uçak ve topçuları ürdünlüler’in mevzilerini bombaladılar.

mısır savaşı yavaş yavaş kaybediyordu ama mısırlı komutanlar ısrarla savaşı kazandıklarını ilan ediyorlardı

sadece halka değil kendi devlet başkanlarına da yalan söylüyorlardı. mısır devlet başkanı nasır mısırlı askerlerin israillileri geri püskürttüğünü ve çok sayıda israil savaş uçağının imha edildiğini düşünenler arasındaydı. ürdün kralı hüseyin de ordusunun zaferden zafere koştuğunu düşünüyordu. halbuki cephede ilk gün sonunda mısır’ın hava kuvvetleri tamamen yok edilmişti ve karada da bir çok bölge mısır kontrolünden çıkıp israil kontrolüne geçmişti. ürdünlüler de israil’in bazı bölgelerini ele geçirdiyseler de daha sonra çıkan topçu ve hava saldırısından sonra geri çekilmeye zorlanmıştı. nasır’ın savaşın gerçek gidişatından haberdar olması akşam saatlerine denk gelmişti ama iş işten geçmek üzereydi.

amerikalı devlet adamları savaşın başladığını duyduklarında endişeye kapılmışlardı ama israil’in mısır ve ürdün’e darbeler indirdiğini duyunca biraz olsun rahatlamışlardı. onlar için önemli olan amerika’nın çıkarları doğrultusunda bu savaşı en az kayıpla atlatmaktı.

6 haziran 1967

savaşta ikinci güne girilmişti. gece 1 sularında mısırlılar karşı atağa geçmek için 2 tank tugayını yola çıkartmışlardı. gecenin karanlığında ilerleyen bu tankların ışıkları kapatılmıştı ve zifiri karanlıkta tankları görmek mümkün değildi. israilliler bir şekilde bu tankları tespit etmişlerdi ve gecenin ilerleyen saatlerinde müthiş bir çatışma çıkmıştı. sabah güneş doğar doğmaz olay yerine gelip çatışmaya katılan israil hava kuvvetlerine ait uçaklar bu tankların tamamını imha etmişti. şimdi çölde onlarca yanan tank vardı ve her tarafta mısırlı askerlerin cesetleri vardı. gerçekten israil’in hava kuvvetleri çok işe yarıyordu. savaşı israil’e kazandıracak olan şeylerin başında israil’in hava kuvvetleri geliyordu. israilliler çıradı defile, han yunis ve umm katef’i de tamamen ele geçirmek için gece vakti saldırıya geçmişti. üç bölgede de çok şiddetli çatışmalar yaşanmıştı. umm katef’te sabaha kadar süren çatışmalarda 40 mısırlı tankı imha edilmiş ve 300 mısır askeri öldürülmüştü. aynı zamanda 100 asker de esir alınmıştı. israilliler 19 tank ve 14 asker kaybetmişti. umm katef’i alan sharon’un askerleri bu kez el kuseyme’yi ele geçirmek için bu şehre yöneldiler. gazze’de de şiddetli çatışmalar yaşanıyordu. israilliler gazzeyi ele geçirebilmek için bölgeyi dış dünya’dan kopartmaları gerektiğini anlamışlardı. gazze’yi kordona alan ve giriş çıkışları kapatan israil ordusu bölgeyi sabah saat 9 civarında ele geçirmişti.

çölde hava ve topçu desteğini arkasına alan israilliler burada mısırlı askerlere zor anlar yaşatıyordu

gece boyunca süren çatışmalarda 1,500 mısırlı asker hayatını kaybetmişti. yüzlerce zırhlı yakılmış, binlerce asker yaralanmış ve ikinci, yedinci ve yirminci bölükler neredeyse tamamen imha edilmiş veya dağıtılmıştı. geceden öğlene kadar geçen zamanda mısır askerleri biraz daha geri çekilmek zorunda kalmıştı. mısırlıların çok kayıp vermesinin sebeplerinden biri de rus yapımı zırhlı ve tank kullanmalarıydı. rusların ürettiği silahlar daha çok rusya’nın soğuk iklimine göre yapılmıştı ve çölde çok çabuk bozuluyordu. bu da mısırlıların ellerini kollarını bağlayan bir olaydı. mısırlılar arasındaki koordinasyon eksikliği birbirlerini israilli sanıp zaman zaman birbirleriyle çatışmaya girmeye sebep olabiliyordu. mısır askerlerinde moral çok düşmüştü.

aynı gün mısırlılar bombalanan havaalanlarını tamir etmeye çalıştılar. özellikle havaalanlarının pist tarafını düzeltmeye çalışan mısırlılar bunda da pek başarılı olamadılar çünkü israilin hava saldırısı durmadan devam ediyordu. ilk günkü saldırıda hayatta kalmayı başarabilen çok sayıda pilot ve çok sayıda savaş uçağı ikinci günde imha edilmişti. o günden sonra savaşın sonuna kadar mısırlılar havaalanlarını tamir etme fikrinden vazgeçtiler. zaten artık kullanacak uçakları da kalmamıştı. hava hakimiyeti tamamen israillilerin elindeydi. artık israil uçakları sortilerinde mısırlıların uçaksavar ve radar sistemlerini hedef alıyorlardı. hava kuvvetleri bir de çatışmalarda destek olarak kullanılıyordu. cezayir başta olmak üzere bir çok arap ülkesi mısırlılara ellerindeki uçakları bağışlama teklifi yapmışlardı ama bunun için mısır’ın havaalanlarını tamir etmesi gerekiyordu. bu da pek kolay olmayacaktı.

israil mısır ordusuna ve hava kuvvetlerine çok zarar vermişti ve ürdün için de aynısı geçerliydi

artık mısır ve ürdün’ün kendi topraklarına saldıracağına cesaret ve güç yetiremeyeceğini düşünüyorlardı. israilli yitzhak rabin birleşmiş milletler’in devreye girip bir barış planı getirmesi gerektiğini ve birleşmiş milletlerin kararına saygı duyacaklarını açıkladı. ne de olsa israil savaştan şu ana kadar istediklerini almıştı. mısır ise buna karşı çıkıyordu. mısırlılar ısrarla savaşı kazanma şanslarının bitmediğine inanıyordu. israil elindeki tüm askerleri aynı anda kullanıyordu ve askerleri yorgun düşmeye başlamıştı. aynı zamanda ellerindeki bombalar ve cephaneler de hızla azalmaktaydı.

akşam saat 5 civarında nasır komutanlarına geri çekilme planı hazırlamalarını emretti. buna göre mısır ordusu sina bölgesini tamamen boşaltıp mısırın içine gireceklerdi ve eğer israilliler onları takip ederse savunma savaşı yapacaklardı. tabi o kadar askeri o kadar büyük bir bölgeden çekmek en az birkaç gün sürebilirdi. generaller ise “yeterince direnebilirsek ya araplar, ya ruslar ya da birleşmiş milletler savaşı durdurmak için mutlaka müdahele etmeye gelirler, geri çekilmek çok mantıksız” fikrinde birleşiyorlardı. onlar dışardan yardımın bir şekilde geleceğine çok ikna olmuşlardı. yine de mısır devlet başkanı kesinlikle askerleri sina’dan geri çekmek istiyordu. generaller bunu istemeye istemeye kabul etmişti ama işleri ağırdan almaya başlamışlardı. geri çekilmek isteyen mısırlı konvoylar israilli savaş uçakları tarafından çölde bombalanıyor ve bir kısmı öldürülüyordu. askerler geri çekilme emrine çok kızgındı. onlar çölde kalıp savaşarak ölmeye razıydı ama şimdi geri çekilirken öldürülüyorlardı. israilin hedefi ne olursa olsun mısır ordusunu imha etmek veya ona verebildiği kadar zarar vermekti. böylece mısır’ın bir daha israil’e saldırmasını engellemek istiyorlardı. israil savaş uçakları mısırlıların geri çekileceği yolları bombalıyor ve geri çekilme işlemini zorlaştırıyordu.

mısırlılar rusya’nın desteğini çekmek için önce “amerikan ve ingiliz askerleri israil’in yanında bize karşı savaşıyordu” iddiasını ortaya attılar

ruslar’ın kanıt istemesi üzerine bu kez ruslar’ı suçlayıp “bize çalışmayan silah verdiniz” dediler. mısır’daki rusya büyükelçisi buna cevaben “sizi bilemem ama verdiğimiz silahlar vietnam’da amerikalılara karşı savaş kazandırdı. bizim silahlarımıza laf atmaya hakkınız yok” dedi. altıncı filo’nun israille beraber mısır ordusunu bombaladığı söylentileri ortaya çıktı. ayrıca kıbrıs’tan kalkan ingiliz uçaklarının mısır’ı bombaladığı iddia edildi. birkaç saat içinde bir çok arap ülkesindeki amerikan ve ingiliz konsolosluğu saldırıya uğradı. mısır’ın asıl amacı savaşa rusya’yı dahil etmekti ama rusya mısır’ın iddialarını inandırıcı bulmuyordu. bununla beraber başta suudi arabistan olmak üzere bir çok arap ülkesi amerika ve ingiltere’ye petrol ambargosu başlattığını açıkladı. suriye amerikan konsolosluğunu kapatıp oradaki görevlilere ülkeyi terk etmek için 48 saat süre verdi. yine de hiçbir arap ülkesi mısır’a askeri olarak destek çıkamıyordu.

ürdün’de de çatışmalar devam ediyordu. israil uçakları ürdün’ü aralıksız bombalıyordu. bu bombardımana topçular da katılıyordu. iki tank tugayı da ürdün’e girmiş ve ürdün ordusuyla çatışmaya girmişti. mısır tarafında eli hafifleyen israil ürdün’den intikam alıyordu. ürdünlüler geceden sabaha kadar süren çatışmada ellerinden geldiğince direnmiş ve çok sayıda israil tankını imha etmişti. ayrıca çok sayıda israil askeri öldürülmüştü ama bunlar yeterli değildi. israil bölgeyi dayanılmaz bir bombardımana tabi tutuyordu. ürdünlü askerler arasında yüzlerce yaralı asker vardı. bu da onların çatışmasını zorlaştırıyordu. kudüs ve etrafında da israil askerleri hakimiyeti kurmaya başlamıştı. iki gündür aralıksız uçuş yapan israil pilotları ve uçakları yorulmuştu ve kısa bir süreliğine de olsa dinlenmeye alınmıştı. israilliler tank, havan ve toplarla kudüs etrafındaki ürdün askerlerini aralıksız bombardımana tutuyordu. bu bölgede ürdünlülerin uzun süre tutunabilmelerine imkan yoktu.

gece boyunca kudüs ve etrafında ürdünlülerle israilliler arasındaki çatışmalar devam etmişti

israil çok sayıda tank ve 45 asker kaybetmişti. 142 israil askeri de yaralanmıştı. şehirde büyük maddi zarar ortaya çıkmıştı. sabahtan öğlene kadar 40 israil askeri daha öldürülmüştü. tüm bombardımana ve saldırılara rağmen ürdün askerleri kudüs’ten çıkartılamamıştı.

öğleden sonra israil tankları bir çok manevra yapmış ve arkasına israil hava kuvvetlerini almıştı. ayrıca israilin topçuları çok büyük isabet kaydediyordu. günlerdir zaten yorgun olan ve çok sayıda yaralı askere sahip olan ürdün ordusu geri çekilme planları yapıyordu. kral hüseyin de “şimdi geri çekilmezsek israil ordumuzu tamamen imha eder sonra da ürdün’e gelip burayı da alır” diyerek ordusunun geri çekilmesine yeşil ışık yaktı.

kudüs’ün doğusu hala ürdünlülerin kontrolündeydi

ayrıca west bank da ürdün’ün kontrolündeydi. israilliler ürdünlü askerlerin aralarındaki koordinasyonu bozabilmek için küçük askeri birliklerin etrafını sarıp izole ediyorlardı. ürdünlüler ellerinde tuttukları bölgeyi 24 veya en geç 48 saat içinde kaybedebilirlerdi. ürdün kralı hüseyin zor durumdaydı. eğer israil’e ateşkes için başvursa veya askerleri geri çekse mısır onu “korkaklıkla” suçlayabilirdi. hatta savaşın kaybediliş sorumlusu olarak ilan edilebilirdi. bu da filistin ve tüm arap ülkelerinde nefret edilen biri haline getirilmesi demekti. hatta askerleri veya halkı bile sokaklara dökülüp kendine karşı isyan edebilirdi. böyle bir durumda ateşkes imzalamak veya geri çekilmek çok zor bir karardı. karar vermek için 24 saati vardı çünkü bu sürede israil onun askerlerinin çoğunu öldürebilirdi. kral hüseyin hemen batılı birkaç ülkenin konsolosuyla görüşme talep etti ve batılıların araya girererek ateşkes ilan edilmesini önerdi. böylece ne şiş yanacaktı ne de kebap. kral hüseyinin görüştüğü 4 ülke de araya girmeyi reddetmişti. en son amerika ile görüşen kral hüseyin onlardan da red cevabı almıştı. tüm ülkeler kral hüseyin’e “önce askerlerini israil’den çek sonra barış masasına otur” diyordu. kral hüseyin buna yanaşıyordu ama ülkesinde çıkacak isyandan korkuyordu. en sonunda mısır ile yeniden ittifak kurmaya karar verdi. mısır’ın başlattığı “amerikanlar ve ingilizler savaşta bizzat israil’in yanında savaşıyor” iddiasına bu kez ürdün de katılmıştı. hem ürdün hem de mısır bunu yüksek sesle dile getirecekti. israilliler kral hüseyin’le nasır arasındaki telefon görüşmesini mossad’ın operasyonuyla kayda almıştı ve dünya’ya bunu ifşa etmişti. artık bu oyun da pek tutmayacaktı.

ırak’ın 8. mekanize tugayı çatışmaya dahil oldu ve israil hava kuvvetleri tarafından bombardımanla tamamen imha edildi. suriye’nin 17. mekanize tugayı da israil sınırına kadar geldi ama savaşmadan geri döndü. israilliler çok güçlü bir şekilde saldırıyordu. ürdün ordusu sürekli asker ve silah kaybediyordu. birkaç saat içinde filistin kurtuluş örgütü’ne bağlı bir tabur tamamen imha edilmişti. kudüs’te devam eden çatışmalarda 17 israil askeri daha olmuş ve 50’den fazlası yaralanmıştı. israil ramallah şehrini de tamamen ele geçirmişti. aynı çatışmalarda çok sayıda ürdün askeri öldürülmüştü. kudüs’ün eski mahallelerinde ata ali komutasında hayatta kalabilen ürdün askerleri direnişi sürdürüyordu. burada ürdünlülere ait sadece 2 havan topu ve çok sayıda hafif silah kalmıştı.

akşam saatlerinde 4 israil tankı vurulmuş ve 5 asker öldürülmüştü

aynı zamanda 25 asker yaralanmıştı. ürdün askerlerinden geriye az sayıda kırıntılar ve direniş cepleri kalmıştı. bu arada aynı gün suriye de ürdün tarafından israil’e asker yollamaya çalışmıştı ama pek başarılı olamamıştı. suriyeli komutanlar ürdün’deki coğrafyayı iyice çalışmamışlardı ve karşılarına ne çıkacağını bilmiyorlardı. ortada araplar’ın yeni bir ihmalkarlığı vardı. ürdün’de yollar ve köprüler suriye tanklarının geçişi için yeterince geniş değildi. konvoylar tek sıra halinde bile zar zor ve yavaşça ilerliyordu. bu da onların kolayca israil hava kuvvetlerine yem olmasına yardımcı oluyordu. bazı suriyeli birlikler ise emre itaatsızlık ediyor ve ilerleme emrine karşı çıkıyordu. askerler önlerinde arkadaşlarının öldürüldüğünü görünce sıranın kendilerine geleceğini biliyordu ve on cepheye sürülmek istemiyordu. disiplinsiz ve dağınık hareket eden suriye konvoylarının israil uçaklarına yem olması sadece vakit meselesiydi. israilliler napalm dahil ellerindeki tüm silahları havadan suriye askerlerine ve zırhlılarına yağdırıyordu. birkaç saat içinde suriye’nin bölgedeki tüm askeri gücünün %20’sı imha olmuştu bile. bundan sonra suriyeliler de geri çekilmeye başladı.

masabaşında amerikalılar ile israilliler arasında pazarlıklar sürüyordu

buna göre kim nereyi alacak, nerede ne kadar söz sahibi olacak gibi konular konuşuluyordu. amerikalılar israil’in kazanmasını istiyorlardı ama bölgedeki krizin amerikan çıkarlarına ters düştüğünü de biliyorlardı. bunun için israilliler’e “isterseniz nasır’ın işini tamamen bitirin ve rejimini yıkın, ama ne yapacaksanız çabuk yapın ve savaşı fazla vakit kaybetmeden bitirin” diyordu. amerikalılar israilliler’e savaştan sonra koz olarak tutmak için sina yarımadası’nı ve golan tepeleri’ni öneriyordu. israil elinde bu yerleri tutmak şartıyla ateşkese razıydı. israil daha sonra ele geçirdiği bu yerleri pazarlıkta kullanmak ve en azından arap ülkeleri tarafından tanınmak istiyordu. mısır ise böyle bir ateşkese karşı çıkıyordu. mısır israil’in ateşkes istemesi halinde öncelikle işgal ettiği sina ve diğer bölgelerden kayıtsız şartsız çekilmesi gerektiğini söylüyordu. bu da israil’in elinde hiçbir koz bırakmayacak, herşey savaş başlamadan bir gün önceki haline dönecekti. israil de bunu kabul etmiyordu. sovyetler birliği “ne olursa olsun ateşkes olsun” diyordu, amerika da aşağı yukarı aynı fikirdeydi. mısır ile israil arasındaki pazarlıklar devam edecek ve anlaşma şekillenecekti.

bu arada nasır de kral hüseyin’i aramıştı ve mısır ordusunun çok büyük bir mağlubiyet aldığını itiraf etmişti. bundan sonra yapılabilecek en iyi şey west bank’taki ürdün askerlerini geri çekip ateşkes için masaya oturmaktı. zaten bu da kral hüseyin’in istediği bir şeydi. gece 11:30 sularında ürdün ordusuna topluca israil’den geri çekilme emri verildi. tüm askerler geri çekilip ürdün topraklarına mümkün olduğunca hızlı bir şekilde geri dönecekti. her asker kendisinden sorumluydu ve geriye düşen askerlerin güvenliğinden kimse sorumlu olmayacaktı. bu arada ürdün’le alakalı olarak new york’ta ruslarla amerikalılar toplanmış ve bir ateşkes planı hazırlamıştı. bu planı hem ürdün hem de israil kabul etmişti. israil planı kabul ederken ürdün’ün kabul etmeyeceğini umuyordu. böylece eline ürdün’e doğru yürümek için bir bahane çıkacağını hesaplıyordu ama ürdünlüler en az israilliler kadar ateşkese istekli görünüyordu. ürdün askerleri geri çekilmişti ama ürdün nehri’ni geçip ürdün sınırına dizilmişlerdi. burada da savunma pozisyonu almışlardı. eğer israil ürdün’e biraz daha saldırırsa vatanlarını savunacaklardı. aynı zamanda west bank ve kudüs’ün içindeki eski mahallelerde de savunma pozisyonu alınmıştı. askerlerin mevzilenmesi ertesi sabaha kadar sürdü.

7 haziran 1967

altı gün savaşında üçüncü güne girilmişti ama savaşın sonucu hemen hemen belli gibiydi. aslında savaşın gidişatı daha ilk günden, hatta ilk 2-3 saatten belli olmuştu. ürdün askerleri mevzilerinde bekliyorlardı. onlara verilen emir “israil askerleri size saldırmadıkça ateş açmayın ve ateşkese saygı gösterin, ama israil askerleri saldırıya geçerse dişinizle tırnağınızla direniş gösterin” şeklindeydi. bu emir bölgedeki ürdün askerlerinin komutanı ata ali’ye ulaştığında saat gecenin 2:20’siydi. aynı saatlerde israilliler dev magafonlarla ürdün askerlerini silah bırakıp teslim olmaya çağırıyordu. ürdünlü komutanlar askerlere “isteyen geri çekilip ürdün’e dönsün, isteyen de bizimle kalıp ölene kadar dirensin” tavsiyesinde bulunuyordu. ürdünlü binbaşı bedi eved’in yanındaki askerlerin cephanesi ve azığı tükenmişti. bu yüzden bu askerler savaşamadan geri çekildiler. bir başka ürdünlü komutan gazi ismail rabaiye bu kadar şanslı değildi. emrindeki 120 askerle yola çıkmış ve ev ev dolaşıp insanlardan yiyecek bir şey veya sığınak istemişti. çaldıkları her kapı yüzlerine kapanmıştı. savaşı kazanırken yanlarında duran halk onlar kaybederken destek çıkmayı akıllarından bile geçirmiyordu. bu askerler de bir yolunu bulup geri çekilmek durumunda kalmışlardı çünkü açlıkla ve mühimmat yokluğuyla boğuşuyorlardı.

güneş doğmadan önce uri ram ve moşe bar kohva’ya bağlı tank tugayları cenin’den yola çıkarak nablus’a kadar gelmişti. burada saldırı düzenleyen israilliler ürdün’e ait 35 tankı imha etmiş ve dışardan gelebilecek ikmak yollarını da tıkamıştı. saat sabah 6:30 sularında nablus’ta israillilerin karşısına 25 tanktan oluşan başka bir savunma çıkmıştı. bu tanklar çok iyi gizlenmişti ve israilliler onları göremeden tanklara iyice yaklaşmıştı. tanklar israilliler’e ateş açınca yerlerini belli etmişti. kısa süre sonra gökyüzünde görünen israilli savaş uçakları bu tankların tamamını imha etmişti. ürdünlüler son çareyi birleşmiş milletler’e başvurmada ve lobi yapmada buldular. israil bir an önce ateşkese ikna edilmeliydi ve bu ateşkesin içinde kudüs ve nablus şehirleri de dahil edilmeliydi yoksa ürdün’de rejim çökebilir ve ortalıkta büyük bir kaos çıkabilirdi. zaten ürdün’de çok sayıda batılı vatandaş vardı ve bunların da canı tehlikedeydi.

aynı nablus gibi kudüs’te de sabah saat 6’da israil saldırısı başlamıştı

burada bombardıman çok ağırdı. eski kudüs bölgesi topçu ve napalm saldırısına tabi tutuluyordu. öyle ki bombardımanın şiddetinden 9 israil askeri de hayatını kaybetmişti. israilliler daha önce eski kudüs’ü fazla ağır bombalamamaları konusunda uyarılmıştı. zira burada binlerce yıllık bir çok tapınak ve dini öğeler vardı. israilli komandolar önce bölgeye hakim tepeleri ele geçirmişti. daha sonra da aşağı inerek mahalle mahalle şehri ele geçirecekti. burada ilginç bir noktaya temas etmek istiyorum. o dönemde eski kudüs şehri filistin’e bağlı bir yerdi ve israil askerleri uzun zaman sonra ilk kez burayı işgal ediyordu. israil ürdün’ün ateşkes çağrısına cevap vermek istiyordu ama eski kudüs ve nablus şehirlerini de ele geçirmek istiyordu. batılılar ve rusya israile barış anlaşması için baskı yapıyordu. israilliler barış anlaşmasını kabul ederken içlerinden de “umarız araplar bu anlaşmaya uymaz da bu şehirleri alırız” diyorlardı. tabi ben amerika’daki israil büyükelçisinin yalancısıyım. bazı israilliler de önce nablus ve kudüs’ün alınması ve daha sonra masaya oturulması taraftarıydı.

saat sabah 9:45’te israil’in kudüs’e olan saldırısı devam etmekteydi. sherman tankları aslanlar geçidi’ne dayanmıştı ve bombardımana başlamıştı. israilliler içeri girerken ürdünlüler çatılardan ve balkonlardan ateş açıyor ve direnmeye çalışıyordu ama tank ateşi direnişçileri susturmaya yetiyordu. kısa zamanda çok sayıda direnişçi öldürülmüş ve direniş zayıflatılmıştı. aynı dakikalarda yüzbaşı eli kedar’a bağlı askerler de sion tepesi’ne gelmiş ve buradaki geçite saldırmıştı. bu askerler zayıf bir direnişle karşılaşmış ve direnişi kısa sürede susturmuştu ve iç mahallelere doğru yol almaya başlamıştı. bu askerler kısa süre sonra harem i şerif’in kapısına dayanmıştı. burada ürdünlüler teslim olup silahlarını bırakmaya başlamıştı. israilliler de onları geri çekilmeleri için serbest bırakmıştı.

israil başbakanı eskol öğleden sonra askerlerinin ele geçirdiği eski kudüs şehrini ziyaret etmek istediğini belirtmişti

israilliler bu şehre 19 yıldır ayak basamıyordu. bu şehir hem islam, hem hıristiyanlık hem de yahudilik için çok büyük önem teşkil ediyordu. bazı bölgelerde israilli askerler camileri ve diğer dinlere ait ibadethaneleri yok etmek istemişlerse de bölgede bulunan savunma bakanı ve başbakan buna karşı çıkmıştı. artık eski kudüs israil’in bir parçası olmuştu ve israil bu bölgeyi bir daha asla geri vermek istemiyordu. savunma bakanı dayan’ın ağzından şu sözler dökülüyordu: “binlerce yıldır, yüzlerce nesildir öldürülen, şehit edilen, katliamlara tabi tutulan yahudi milletinin bütün çabalarının boşa gitmediği bugün kanıtlanmıştır. artık kudüs bizimdir ve şehitlerimiz artık rahat uyuyabilirler”. israilliler bu olaya fetih gözüyle bakıyorlardı.

israilliler’in bir sonraki hedefi geri kalan filistin topraklarını da ele geçirmekti. israil başbakanı askeri danışmanına “sence filistin topraklarını israil’e dahil edersek araplarla yanyana barış içinde yaşayabilir miyiz?” diye sormuştu. askeri danışmanı yigal yadın da “merak etmeyin, biz filistin şehirlerini ele geçirince filistinliler çareyi çöle kaçmakta bulacak” demişti. israil bu savaşı bahane olarak kullanıp topraklarını genişletmeye başlamıştı.

aynı gün israilliler aynı zamanda mısır’a ait olan serm el-şeyh bölgesine saldırmışlardı

sabah 4’te başlayan saldırı denizden karaya atılan füzelerle başlamıştı. burada savunma halinde duran 1,600 mısır askeri vardı ama bu askerler daha önceden geri çekilme emri almıştı. askerler geri çekilmek için zor hazırlıklarını tamamlıyordu. buraya saldıran israilliler geri çekilmekte olan mısırlı askerleri arkadan vurmuştu. 20 asker öldürülmüş ve 80 tanesi esir alınmıştı. geri kalan askerler de şehri boşaltmıştı. israilliler süveyş kanalına yakın başka bir kanalı da ele geçirip tüm gemilere açık olduğunu ilan etmişti. israilli askerler süveyş kanalını da almak istiyordu ama savunma bakanı buna karşı çıkıyordu. sina bölgesinde israilliler geri çekilmekte olan mısır ordusuna saldırmayı sürdürüyor ve vurabildiği kadar darbe vurmaya çalışıyordu. mısır ordusuna ne kadar zarar verilirse kar şeklinde düşünüyorlardı. mısır’dan adeta intikam alınıyordu. mısır ordusunda ne tedbir ne düzen kalmamıştı. askerler ve zırhlılar hızla geri çekilmeye çalışıyordu ve sina bölgesindeki mısır askerlerinin sayısı gittikçe azalıyordu.

bu sırada araplar ısrarla sovyetler birliği’nin savaşa müdahale edip arapları kurtarması gerektiğini düşünüyordu

sovyetler ise “araplar kendilerini böyle ilgilendiren bir konuda bile birlik sağlayamadılar, onlara yardım etmemiz bizim çıkarlarımıza ters düşer” şeklinde bir görüşteydiler. yine de sovyetler’in gururu kırılmıştı. zira sovyet silahlarını kullanan araplar, nato silahları kullanan israil karşısında üst üste mağlubiyetler almıştı. bu da sovyet silahlarının gücünü pek gösteremiyordu. sovyetler mısır’a yardım etmek için cezayir üzerinden yeni savaş uçakları göndermeyi kabul etmişti. aynı zamanda siyasi arenada da israil’e ateşkesin uygulanması için daha çok baskı yapacaklardı. israil büyükelçisi kremlin sarayına çağırılmış ve “bir an önce ateşkes ilan etmezseniz israil’e karşı tavrımız ve yaptırımlarımız çok sert ve agresif olacak” uyarısı yapılmıştı. israilliler ise “biz ateşkes yapmaya razıyız ama önce önümüzdeki hedefleri gerçekleştirmek istiyoruz” diyorlardı. bazı israilli generaller de gaza gelmiş “gerekirse rusya’ya da savaş açarız” diyorlardı. israil’e dünya’dan çokça baskı geliyordu ve ne olursa olsun israil savaşı bir an önce bitirmek zorunda kalacaktı. bu yüzden saldırıların şiddeti artacaktı. israilliler ayrıca yeni elde ettikleri gazze, west bank gibi topraklarda neler yapacaklarını bilmiyorlardı. bu topraklara özerk yönetim mi yerleştirilecekti yoksa bu topraklar israil’e mi dahil edilecekti? her iki durum da riskli olabilirdi.

nablus’a giren israil askerleri önce halkın alkış ve tezahüratlarıyla karşılaşmıştı. sokaklarda kutlama yapan insanlar vardı ama bu işte bir gariplik vardı. bir süre sonra bu işe askerler bile anlam verememişti. birazdan askerler sokakta elinde silah tutan bir ürdünlü askerin yanına gelip askerin elinden silahı alıp adamı tutukladılar. bunu gören halk karşılarındaki ordunun israil ordusu olduğunu anladı, halbuki o ana kadar gelenlerin ırak askeri olduğunu düşünüyorlardı. birkaç dakika içinde sokaklar boşalmıştı. bundan sonra nablus’un bir çok cadde ve sokağında keskin nişancı ateşi başladı. israilliler ürdün nehrinin üzerinden geçen 4 tane köprüyü önce ele geçirdi sonra da havaya uçurdu. burada amaç doğu ile batının bağlantısını kesmekti.

8 haziran 1967

savaşın dördüncü gününe girilmişti. israil gece vakti ürdün’e girmişti ve ürdünlüler ırak’tan gelen az sayıda askerle beraber savunma pozisyonu almıştı. israillilerin en büyük amacı ürdün ile israil’in arasında bir tampon bölge kurmaktı. sina bölgesinde geri çekilmeye çalışan mısır askerlerine kelimenin tam anlamıyla katliam yapılmıştı. gece yarısından öğlene kadar aralıksız kalkıp inen israil uçakları yüzlerce mısır tank ve topunu imha etmişti ve son 24 saat içinde resmi rakamlara göre 10,000 mısır askeri hayatını kaybetmişti. bunların bir kısmı açılan ateş sonucu öldürülürken bir kısmı da çölde ayakları üzerinde kaçarken açlıktan veya susuzluktan olmuştu. çöl yanan mısır zırhlılarıyla ve askerlerin cesetleriyle doluydu. bölgede mısır’a ait zırhlıların %70’i imha edilmişti. daha önceden de hava kuvvetleri tamamen imha edilen mısır’ın ordusundan geriye çok fazla bir şey kalmamıştı. israil askerleri geri çekilen mısırlılar’ı katlederek ilerleyişini sürdürmüş ve süveyş kanalı’na kadar gelmişti. burayı da kontrol altına alacaklardı.

aynı günün sabahında suriye’li topçular israil’in şehirlerini bombardımana tutmaya başlamıştı

bu bombardıman birkaç saat boyunca aralıksız devam etmişti. galile’deki tarlalar ve köyler de bombardımandan nasibini alıyordu. suriyeliler ürdünlüler’i beceriksizlikle suçluyor ve lübnan’ı savaşa dahil olmaya ikna etmeye çalışıyordu. o sırada yaser arafat da bir grup gerillayla golan tepelerine varmıştı. burada suriye askerleriyle buluşmayı planlıyordu ama ortalıkta hiçbir suriye askeri gözükmüyordu. lübnan da savaşa girmeyi kabul etmemişti. suriye israil yakınlarına asker çıkarmak yerine israil’i uzaktan topçu ateşine tabi tutmayı tercih ediyordu. yaser arafat ve adamları golan tepelerinde suriyeli askerlerle karşılaşmayınca “suriye herhalde israil’le ateşleş ilan etti diye düşünmeye başlamıştı.

israil mısır ve ürdün cephelerinden istediğini almıştı ve ordunun eli boşalmıştı. şu anda suriye’ye saldırılması durumunda suriye’ye ağır darbeler indirilebilirdi ama suriye o dönemde sovyetler birliği ile çok sağlam bir ittifak kurmuştu. ayrıca suriye’ye saldırılması diğer arap ülkelerini yeniden israil’e saldırmaya itebilirdi. savaşın fazla uzaması da batılıların tepkisini çekiyordu çünkü petrol üreticisi arap ülkeler batıya petrol satmayı kesmişti. bu da global bir ekonomik krizi tetikliyordu. israil suriye’ye saldırmak istiyorsa bunu çok çabuk başlatıp bitirmek zorundaydı. amerikalılar ise gün boyunca çeşitli arap ülkelerine diplomatlarını göndererek savaşta amerika’nın israil’e hiçbir yardımda bulunmadığına ikna etmeye çalışıyordu.

öğlen saatlerinde amerikalılara ait 6. filo’da bulunan liberty adlı bir savaş gemisi israil karasularına girmişti

israilliler en başta bu gemiyi tanımlayamamışlardı. uzun süre helikopter ve uçaklarla bu geminin üzerinde uçuş yapan israilliler hala bu geminin kimin olduğunu kestirememişlerdi. gemide hiçbir ülkeye ait bir işaret yoktu (amerikalılar gemide çok büyük bir amerikan bayrağının olduğunu iddia ediyorlar, israilliler ise bunu görmediklerini iddia ediyorlar). bir süre sonra mirage savaş uçakları geldi ve gemiyi bombaladı. mirage’ler ellerindeki tüm bombaları boşalttıktan sonra sırada mystere’ler vardı. bu uçaklar napalm bombasıyla yüklüydü. bu uçaklar da alçaktan uçup gemiye tüm bombalarını boşaltmışlardı. libery’nin her tarafı dumanlarla kaplıydı ve tahribat çok büyüktü. israilliler gemiyi batırmak üzereyken gemide latin harfleriyle yazılı bazı yazılar gördüler. bu gemi araplar’a ait olamazdı. israilliler’e göre ortada iki ihtimal vardı. gemi ya ruslar’a ya da amerikalılar’a aitti. eğer gemi amerikalılar’a aitse çok fazla sorun olmazdı ama eğer gemi ruslar’a aitse israil onlara savaşa girmek için bahane vermiş demekti ve bu da israil için kabus demekti. gemideki amerikalı denizciler ise kendilerine saldıranın mısır olduğunu düşünüyorlardı. israil’in kendilerine saldıracağına ihtimal bile veremiyorlardı. olayda 34 amerikan askeri hayatını kaybetmiş ve 171 tanesi yaralanmıştı. yaralılar arasında ağır yaralı olan ve sakat kalan çok sayıdaydı. israil amerikaya 12 milyon dolar tazminat ödedi ve amerikalılar olayı fazla büyütmedi.

sina’da hala çölde kaybolmuş ve mısır’a dönmeye çalışan 20 bin mısır askeri vardı ve bunların açlık ve susuzluk problemi de çok büyüktü. ruslar’ın mısır’a söz verdiği 200 savaş uçağı da mısır’a ulaşmak üzereydi. mısır bir şekilde hem çölde sıkışıp kalan askerlerini kurtarmak için hem de israil’e son bir kez darbe vurabilmek için harekete geçmek durumundaydı. mısır’da 3 gündür insan içine çıkmayan nasır yeniden umutlanmış ve yeniden görevinin başına dönmüştü. akşam vakti nasır bazı komutanlarıyla toplantı yapmış ve mısır ordusunun neredeyse tamamen sina’dan atıldığını ve burada yüzlerce tank ve binlerce asker kaybettiğini öğrenmişti. ruslar’ın uçak yardımı gelse bile artık çok geç olacaktı. nasır en sonunda savaştan mısır’ı tamamen çekip kayıtsız şartsız ateşkes ilan etmeye karar verdi.

savaş artık sona ermeye yaklaşmıştı

israil 4 gün içinde sina bölgesini, kudüs’ü ve west bank’ı tamamen kontrol altına almıştı. sırada tek bir cephe kalmıştı, o da suriye ve suriye’nin kontrolündeki golan tepesiydi. suriye’nin arkasında sovyetler birliği’nin desteği vardı ve israil bundan çekiniyordu. savaştan israil’in şu ana kadarki kazanımları yeterince fazlaydı ve savaşı burada bırakabilirlerdi ama suriye’den de intikam almak istiyorlardı. sovyetlerin büyükelçisi israil başbakanını ziyaret etmişti ve “israil ateşkes kararına uymadı ve agresif hareketlere devam etti. biliyorum ki israil şu anda zafer sarhoşluğu içinde, fakat şunu unutmayın, eğer agresif hareketlerinize devam ederseniz ilerde israil’i hiç iyi günler beklemiyor”. bu üstü kapalı bir tehditti. saat akşam 7’de israil başbakanı bakanları toplamıştı ve golan tepelerine saldırılıp saldırılmaması konusunda fikirlerini alıyordu. israil savunma bakanı ısrarla suriye’ye saldırılması gerektiğini, aksi taktirde suriye’nin diğer arap ülkeleriyle birleşip israil’e saldırabileceğini iddia ediyordu. israil başbakanı “eğer uygun görürsek golan tepelerini alıp pazarlıklarda bir koz olarak kullanabiliriz. aksi taktirde suriye’nin topraklarından 1 cm’de bile gözümüz yok” dedi.

9 haziran 1967

geceyarısı olmuş ve toplantı bitmişti. golan tepelerine saldırı kararı alınmıştı. o saatlerde gelen haberlere göre mısır ateşkese kesin olarak razı olmuştu. suriye de razı olmak üzereydi. bu durumda israil’in suriye’ye saldırmasına gerek kalmayabilirdi. savunma bakanı dayan “eğer suriye bundan sonra sessiz kalırsa onlara saldırmayız ama bize karşı bir tane bile top atışı olursa golan tepelerinin tamamını ele geçireceğiz” dedi. bundan sonra generallerle 3 saat süren bir görüşme yaptı ve son taktikler şekillendi. gece saat 3:10’da şam’daki devlet radyosu “eğer israil ateşkese saygı gösterirse suriye de gösterecektir” açıklamasını yaptı. bundan bir buçuk saat sonra israil’in süveyş kanalını tamamen ele geçirdiği ve kontrolü sağladığı haberi geldi. artık savaş bitmek üzereydi. israilliler mutlu olmaları gerekirken buruk bir sevinç yaşıyorlardı. israil başbakanı “elimizde suriye’yi cezalandırmak için fırsat vardı ama kullanamadık” diye üzülüyordu. israil gerçekten de golan tepelerini ele geçirmek için bir bahane ortaya çıkmasını istiyordu ama bu bahane ortaya çıkmayacak gibi gözüküyordu.

sabah saat 6 sularında moshe dayan david elazar’ı arayarak “en yakın zamanda golan tepelerine saldırı düzenleyin” emrini verdi. david elazar zaten böyle bir saldırıyı baştan beri savunuyordu ve gelen emirle çok sevinmişti. zaten bütün geceyi saldırı yapılsın diye lobi faaliyetleriyle geçiriyordu. israilliler mısır ve suriye devlet başkanlarının telefonlarını dinlemiş ve ikisinin de peş etmeye hazır olduğunu öğrenmişlerdi. buna göre israilliler’in suriye’ye saldırması durumunda suriye çok az direniş gösterecekti. oldu bittiye getirerek golan tepelerini hızla alabilirlerdi.

saat sabah 9:40’ta israil savaş uçakları golan tepeleri ve etrafını yoğun bir bombardımana tutmaya başladılar

mısır ve ürdün’ün savaştan çekilmesinden sonra israil tüm uçaklarını suriye’ye seferber edebilecekti, ki ediyordu da. havaalanlarından sürekli bomba yüklü uçaklar kalkıp yüklerini boşaltmış uçaklar iniyordu. tepenin etrafındaki askeri konvoylar, cephaneler, topçu birlikleri ve uçaksavarlar yoğun bir şekilde bombalanıyordu. üç saat içinde israil uçakları 163 sorti yapmıştı ve burada 52 suriye askeri öldürülmüş ve 80 tanesi de yaralanmıştı. şok ortamında bir çok asker ve subay etrafa kaçışmış ve psikolojik olarak suriye ordusuna büyük darbe indirilmişti. bir kara operasyonu bekleyen suriyeliler savunma pozisyonu almıştı ama ateş açmıyordu. bunun sebebi suriye’nin birkaç dakika önce birleşmiş milletler’e başvurmuş olması ve cevap beklemekte olmasıydı.

saat 11:40’ta israil tanklarıyla suriye tankları arasında temas yaşanmıştı. suriyeliler direnmeye, israilliler ilerlemeye çalışıyordu. tepenin zirvesinden aşağı ateş açan suriyeliler topçu ve ağır silah kullanıyordu. ayrıca suriye’li tanklar da direnişe katılıyordu. suriyeli ve israilli tanklar birbirine çok yakın mesafeden ateş açıyordu. her iki tarafta da ağır kayıplar vardı. her iki tarafta da çok sayıda tank ve askeri araç alevler içindeydi. israilliler tepeyi almak için tek veya çift sıra halinde tepelere tırmanmak zorundaydı çünkü bir çok bölge mayın tarlasına dönmüştü. israilliler çok az ilerleme kaydediyordu. kale adlı bir tepeye çıkmayı başaran 3 israil tankı bazukalarla havaya uçurulmuştu. israilli askerler hava desteği olmadan tepeleri almalarının imkansız olduğunu anlayınca biraz daha hava desteği istediler. bir süre sonra 2 tane israil jeti ortaya çıktı ve suriyelilere ait iki adet t-54 tankını imha etti. bundan sonra bölgedeki diğer tanklar da başka uçakların geleceinden çekinip geri çekildiler. olaydan sonra hücuma kalkan israilli askerler suriyeli komutan binbaşı muhammed said’i öldürdüler.

çatışmalar saatlerce devam etmiş ve israillilerin kale ve zaura tepelerini ele geçirmeleri saat 6’yi bulmuştu

aynı saatlerde bir başka tepe olan ein fit de düşmek üzereydi. çatışmaya sabah katılan 26 israil tankından sadece 2 tanesi kullanılabilecek haldeydi ve düzinelerce israil askeri hayatını kaybetmiş veya yaralanmıştı. dardara ve tel hilal tepelerinde de çatışmalar şiddetliydi. burada da 21 israil askeri öldürülmüştü ve 36 yaralı vardı. başka tepelerde de onlarca israil askeri olmuş veya yaralanmıştı. tel fahr tepesine saldıran askerlerden sadece 25 tanesi hayatta kalmıştı ve bu askerler daha sonra tanklarından inip iki gruba bölünmüş ve ayak üzerinde savaşmaya devam etmişti. geri kalan bölgelerde de 31 israil askeri olmuş ve 82 asker de yaralanmıştı. israilliler akşama doğru ilerleme kaydetmeye başlamıştı ama bu onlara çok ağır zayiatlara maglolmuştu. gece vakti bölgedeki tepelerin 3’te 1’i israil kontrolündeydi. geri kalan tepelerde hala suriye hakimiyeti vardı ve suriye buradaki askerlerini takviye etmek için harekete geçmişti.

çatışmalarda mısır sadece askeri değil ekonomik olarak da zayıflamıştı. operasyon mısır’a çok pahalıya maglolmuştu. sina bölgesindeki petrol ve turizm gelirleri de mısır’ın elinden çıkmıştı. nasır bundan sonra istifa etmeye karar verecekti. istifasını açıklamasının ardından halk sokaklara dökülünce nasır görevine geri dönme kararı aldı.

10 haziran 1967

altı gün savaşında son güne girilmişti. israil başbakanı günün sonunda ateşkes ilan edecekti ama savunma bakanı dayan, ateşkes ilan edilmeden önce suriye’den ne kadar toprak alabilirsek kardır diye görerek askerlerine “günün sonuna kadar golan tepelerini mutlaka ele geçirmeye çalışın” emrini vermişti. israilliler sabahın erken saatlerinden itibaren hücuma geçmişti ve suriyeliler de vargüçleriyle direnmeye başlamıştı. öğlen saati geldiğinde hala israil istediği başarıyı yakalayamamıştı. bunun üzerine operasyonun emrini veren david elazar sinirlenerek “tarihi bir fırsat kaçırdık” diyerek odasına çekilmiş ve uykuya dalmıştı fakat çatışma henüz bitmemişti. elazar yarım saat sonra devlet başkanı rabin’in telefonuyla uyanmıştı. rabin ona “merak etme, istersek ateşkes için gereken süreyi uzatabiliriz, sen yeter ki golan tepelerini ele geçir” demişti. bu da onun moralini yükseltmişti.

israilliler bir kez hücuma geçtiklerinde ilginç bir sürprizle karşılaştılar. bir çok tepe boşaltılmış ve bir çok suriye tankı yakılmıştı. suriyeliler yanlarına alabilecekleri herşeyi almış, alamayacaklarını da ateş vermiş ve geri çekilmeye başlamışlardı. suriye sovyetler birliği’nden beklediği desteği alamamıştı ve alacağına da inanmıyordu. sovyetler’in önceki gün mısır’a yolladığı 50 bin tonluk silah ve cephaneden suriyeliler’e hiç pay çıkmamıştı. israil golan tepelerini de ele geçirmişti.

israil birleşmiş milletler ve bir çok devletin baskısı altındaydı. bu yüzden savaşı bitirmek zorundaydı. golan tepelerini alan israil daha fazla ilerlemek istese de şimdilik mümkün değildi.

savaşın sonuçları

mısır: toplamda 15 bin askeri öldürüldü. bunların 1,500 tanesi subaydı ve 40 tane de pilot hayatını kaybetmişti. en az 25 bin asker de yaralanmıştı. 5 bin tane mısır askeri de kaybolmuştu ve kendilerinden haber alınamamıştı.

ürdün: toplam 700 ürdün askeri öldürüldü ve 6 bin tanesi de yaralandı veya kayboldu.

suriye: 450 askeri öldürüldü ve 2 bine yakın asker yaralandı.

israil: en başta 679 ölü ve 2,563 yaralı açıkladılar ama daha sonra ölü sayısı 800’u geçti.

mısır’ın tüm askeri araç ve silahlarının %85’i imha edildi. bunların değeri o günün parasıyla 2 milyar doların üzerindeydi. israil toplamda 36 savaş uçağı kaybetti.

kaynak: diesel1907

Benzer yazılar
Okumalık

5 Soruda Paskalya Bayramı

5 Defa okundu
Paskalya Bayramı, Hristiyan inancına göre, İsa’nın çarmıha gerildiği ve üç gün sonra dirildiği olayları anmak için kutlanan önemli bir dini bayramdır. Hristiyanlıktaki…
Okumalık

Osmanlı’da İdam ve İşkence Yöntemleri

4 Defa okundu
Osmanlı’da işkence ilk kez II. Bayezit döneminde bir kanunname ile resmiyet kazanmıştı. Bundan sonra Tanzimat fermanı ile işkencenin kalkacağı süreye kadar 300…
Okumalık

Temuçin Cengiz Han

4 Defa okundu
Tarihçiler Cengiz Han’ın 1162 tarihinde doğduğunu kabul ederler. Babası Yesugey öldürdüğü bir Tatar beyinin adını geleneklerine göre oğluna verdi. Gerçek adı Temuçin…