Ne zaman bir geziye çıksam elime aldığım haritada dinî yapılar farklı biçimlerde adlandırılır. Şapel, Kilise, Katedral, Bazilika…
Hepsi farklı adla anıldığına göre birbirlerinden farklılar ama bu fark ne? Zira biz hepsini tek bir sözcükle kilise diye geçiştiriveririz. Katedral büyük olanı, evet, ama neye göre, kime göre? Aralarındaki farkı çoğu kişi bilmez.
Çok tanrılı pagan inanışlara sahip eski Avrupalılar, bilhassa Romalılar Hristiyanlığa geçtikleri zaman geliştirmiş oldukları dinî mimariyi yeni inançlarıyla harmanladılar. Genelde eski tanrılara adanmış tapınakları kiliseye çevirme ya da aynı tapınakların yerine yeni kiliseler inşa etme yoluna gittiler. Zaten zengin bir dinî mimariyle öne çıkan Roma kültürü, Hristiyanlıkla birlikte gelişmeye devam etti.
Başta ibadet evi olarak tek biçimde ortaya çıkan tapınaklar gitgide çeşitlendi. Günümüzde Hristiyan mabetleri şapel, kilise, bazilika, katedral, manastır gibi çeşitli adlarla anılıyor. Hristiyanlık kültürüyle yoğrulmuş batı dillerinde bu kelimelerin sayısı çok daha fazla ve Türkçede maalesef birebir karşılıkları yok. Bu yazıda Hristiyanlıktaki dinî yapıların arasındaki farkı anlatmaya çalışacağım
Şapel
Bu kavram iki farklı anlamda kullanılabiliyor. Şapel için öncelikle ‘küçük kilise’ diyebiliriz. Hristiyan ülkelerde yol kenarlarında, mahalle aralarında bu tür küçük ibadethanelere rastlayabilirsiniz. Ayrıca hastane, okul, kışla, saray, han, çarşı, havalimanı gibi yapılar bünyesinde de içinde bulunanların yararlanması amacıyla şapeller olabilir. Şapelin ikinci anlamıysa tamamen farklı. Bir kilise ya da katedralin içine girdiğinizde sağda ve solda odalar şeklinde girintiler görürsünüz. Bu odacıklardan her biri belirli bir Hıristiyan azizine adanmış ufak çaplı ibadet yerleridir. Kilisenin ya da katedralin bünyesinde bulunmalarına karşın bunlara da şapel denir.
Kilise
Bu kavram Hristiyan mabetleri için kullanılan en genel sözcük. Kiliseler bazı istisnalar dışında genelde haç planlıdır. Haç planını gözünüzün önüne getirdiğinizde uzun kısımda oturma sıraları bulunur. Tepe kısmında altar denen mihrap bölümü vardır. Rahip ayini buradan yönetir. Sağ ve sol yandaki kollarda birer şapel bulunması oldukça yaygın bir gelenektir.
Bazilika
Bu yapılar aslında birer kilise olmakla birlikte kiliselerden ayrılmalarına neden olan bazı nitelikleri vardır. Öncelikle bu ayrımın temeli mimaridir. Bir bazilikanın biçimi şöyledir: Ortada uzun ve yüksek bir koridor, iki yanda daha alçak iki koridor. Bazilikalar dolayısıyla haç planlı değildir. Ortadaki yüksek, yanlardaki alçak olmak üzere üç uzun koridordan oluştuğu için çatısı genelde kubbesiz, yumurta biçimlidir. Nadiren de olsa kubbe bulunabilir. Katolik mezhebine göre Papalık makamının birtakım özel yetkiler verdiği kiliseler de mimari biçimine bakılmaksızın bazilika sayılabiliyor.
Katedral
Genellikle şehrin en büyük kilisesine katedral denir ama bu kavramın büyüklükten ziyade dinî bir yönü vardır. Bir şehirde katedralden daha büyük kiliseler olduğu görülmemiş şey değildir. Gelin görün ki katedralin en büyük özelliği şudur: Ülkeler, Hıristiyan din adamları tarafından piskoposluk bölgelerine ayrılmıştır. Bu bölgelerin her biri piskopos, yani bir başpapaz tarafından yönetilir. Piskoposun görev yaptığı ve oturduğu kilise o piskoposluk bölgesinin en kıdemli ibadethanesidir. Bu nedenle katedral olarak anılırlar. Dolayısıyla piskoposluk merkezi olan katedraller haiz olduğu önemden ötürü şehrin diğer kiliselerinden daha görkemli ve daha büyük inşa edilegelmiştir.
Manastır
Bu yapılar genelde inzivaya çekilen din adamlarının kaldığı külliyelerdir. Bazı manastırlarda din adamı da yetiştirildiği görülür. Kimi yerlerde din adamlarının manastırın gereksinimlerini karşılamak için zanaat ve tarımla uğraştığı görülür. Manastırların şehir dışına ve hatta ulaşılması zor olduğu için özenle seçilen yerlere yapılması âdeti vardır. Ama şehirlerin içinde manastırlara da rastlanabilir.
Batı dillerinde manastırlar için pek çok sözcük vardır. Hepsinin aralarında ufak farklar mevcut ama bu farkları Türkçede karşılayacak sözcük maalesef yok. Elbette bu Türkçenin yoksulluğundan değil Hıristiyanlık kültürünün bize uzaklığından. Bu sözcüklerden bazılarını paylaşmak istiyorum:
Convent (İng.) Couvent (Fra.) Convento (İsp. + İta.): Bu yapılar en ana hattıyla rahibe manastırı biçiminde Türkçeye çevrilebilir. Manastırda olduğu gibi sıkı bir inziva yeri değil daha çok din görevlileri için bir toplanma yeridir. Genelde şehir içinde inşa edilirler.
Sanctuary (İng.) Sanctuaire (Fra.) Santuairo (İsp. + İta.): Bu terim Türkçeye kutsal yer olarak çevrilebilir. Tüm mabet ya da mabedin sadece bir kısmı bu biçimde adlandırılabilir. Eğer kilisenin içinde önemli bir dinî kişiye ait kutsal eşyalar varsa; o kişi bu kiliseye gömülmüşse (Bu Hristiyanlıkta çok yaygın olan bir uygulamadır) kemikleri, saçı, dişi ya da külleri o kilisede bulunuyorsa; ya kalıntıların bulunduğu kısım ya da yapının tamamı bu terimle anılır.
Abbey (İng.) Abbaye (Fra.) Abadía (İsp.) Abbazia (İta.): Türkçede hiçbir karşılığı yok. Aslı itibarıyla bir manastır. Ama Abbot/Abbé/Abad/Abate denen seçilmiş bir manastır başkanı bulunuyor ve bu başkan tarafından yönetiliyor.
Priory (İng.) Prieuré (Fra.) Priorato (İsp.) Priore (İta.): Bir önceki terimle bağlantılı. Ondan daha az öneme haiz bir oluşum. Yine bir manastır olmakla birlikte seçilmiş önderi,Abbot payesindeki din görevlisinden daha aşağı bir hiyerarşik konumda bulunur.
Hermitage (İng.) Ermitage (Fra.) Ermita (İsp.) Eremo (İta.): Bu terimiyse inziva yeri olarak çevirebiliriz. Kendini dine adayan bir kişinin tek ya da bir grup ülküdaşıyla kendisini kapadığı ıssız ve şehirden uzak yerlerdir. Son derece yalın, süssüz ve gösterişsizdir. Çilehane olarak da adlandırılabilir. Bir yapı olabileceği gibi sıradan bir mağara bile olabilir.
1 Comment